in

Motosikletle Dünyanın Ortasına Doğru Yolculuk

Yazar: Pervin Ozulu

Dünyanın ortası neresidir? Nasreddin Hoca’ya sormuşlar zamanında. Onun mizah dolu cevaplarına hayranım ve Konya’dan Kuşadası’na doğru giderken ona uğramadan yola devam edilemez, edilmemeli bence.

İstanbul’dan Kuşadası’na olan gezimin güzergahı çabuk bitmesin diye zamanım el verdiği kadar sürüş keyfimi mümkün olan en uzun şekilde uzatmak için en geniş rotayı seçerek Tuzgölü, Kapadokya, Niğde, Konya üzerinden harika turuma devam etmekteyim. Halbuki sadece Kuşadası’ndaki kız arkadaşımı Fulya’yı görmek için yola çıktım. Bu ziyaretim için İç Anadolu üzerinden yolumu uzatıp günlerce dolandığım için birçok insan bana “normal değilsin” dedi. Bana göre de tam tersi, böyle bir güzergah üzerinden Kuşadası’na gitmek gayet normal, delilik bunun neresinde sorarım size? Hele ülkemizin doğa ve tarihi zenginlikleri fazla uzun yol bile yapmadan her yerde karşımıza çıkıyor ya, işte bu yüzden de bu ülkenin hastasıyım ben.

 

 Motosikletle Dünyanın Ortasına Doğru Yolculuk 1. İçerik Fotoğrafı

 

 

Konya’dan çıktığımda aslında yolumun üzerinde olan Pamukkale ve çevredeki birçok doğal yerlerini görmek gezmek istedim ve konaklamayı da Denizli’de planlamıştım. Ancak Fulya’yı ziyaret ve görme hevesim daha ağır bastı ve Konya’dan direkt Kuşadası’na gitmeye karar verdim. Ancak Fulya’nın dünyalar tatlısı iki ufak çocuğun sevimlilikleri dışında onların beni bambaşka şekillere sokacağını hiç önceden tahmin etmemiştim. Toza toprağa doymayan deli bir doğa hastası olan bir gezgin yolcuğunda 2 günlüğüne konaklamalı bebekli bir aile ziyareti yaparsa her şey olabilir, dünya bile tersine döner. Sakin ve ahenk içinde geçen gezimin en tehlikeli günlerimi Kuşadası’nda geçirdim desem sevgili Fulya’m üzülür mü? Yok yok, biz kardeş gibiyiz, ikimizin yaşam şekli tamamen farklı hatta zıt olmasına rağmen birbirimizi çok severiz. Seviyorum seni kız ben..

 

 Motosikletle Dünyanın Ortasına Doğru Yolculuk 2. İçerik Fotoğrafı

 

 

600 km lik yolculuk günümün sabahı Konya Öğretmenevinde nefis açık büfe kahvaltısından sonra odamı boşalttım ve Aziziye Camiye girip harika tarihi iç mimarisine hayran kalarak dualarımı ettim. Maneviyat duygusunu çok seviyorum, yüreğim huzurla doldu. Konya’dan çıkıp Afyonkarahisar istikametini takip ederek, ilk olarak yol üzerinde olan Nasrettin Hoca Türbesini ziyaret etmek için Akşehir’e uğramayı planladım. Akşehir’e ulaşmak için hiç dolanmaya bile gerek yok, Afyon Karayolu üzerinde yer alıyor. Büyük Filozof ve mizah ustası Nasreddin Hoca Sivrihisar’da doğmuş ve Akşehir’e gelip yerleşmiş. Hayata Akşehir’de veda etmiştir. Nasrettin Hoca Türbesi kendi adıyla anılan mezarlıktadır ve mizah dolu kişiliği Türbeye yansıtıldığı için illaki onu görmek istedim. Konya’dan ayrılmadan önce geniş ve güzel bir Cadde üzerinden geçtim, Ankara Caddesiydi.

 

 

Şehrin muntazam, temiz ve ferah hali beni çok etkiledi, planlı ve düzgün gelişmiş bir şehir olarak güzel bir hatırası yerleşti aklımda. Konya’dan çıkmadan önce ilk önce yakıtımı tamamlamak amacıyla karşıma çıkan ilk benzin istasyonuna girdim, ancak “Benzimiz yok, sonrakinde vardır” dediler. Hiç bir zaman yakıtımı sonuna kadar kullanmam ve vakitlice tankımı doldururum. İyi ki öyle bir huyum var, çünkü sonraki benzin istasyonu da kapalıydı, tadilat varmış, “Sonrakine gidin” dediler. Benzinim yeterliydi hala ve stres yapmadım, ama durum biraz garip de gelmedi değil. Daha önce hiç üst üste böyle bir şey denk gelmedi derken 3.cü benzin istasyonundan da benzin alamayınca yüzümdeki rengi görmek istemediğim için durduğum o benzin istasyonunda WC deki aynada kendime bile bakmadım.

 

 Motosikletle Dünyanın Ortasına Doğru Yolculuk 3. İçerik Fotoğrafı

 

 

Stres başlamıştı, saçlarımın telleri elektriklenmeye ben de gerilmeye başlamıştım. Artık şehir dışına çıkmak üzereydim ve benzin yoktu. Nasıl bir tesadüftür bu anlayamadım. Yolculuk esnasında havanın soğumasıyla kışlık kıyafetlerimi birazdan giyerim derken 4.cü benzin istasyonunu buldum. Sormak bile istemedim, yine hiç bir araba yoktu, ama ona rağmen sanki bu sefer benzin varmış gibi görünüyordu. Soru sormadan pompaya yaklaştım, motoru stop ettim. Soru sorarsam sanki büyü bozulacakmış gibi geldi bana. Görevli yaklaşıyordu, artık benzinim iyice azalmıştı ve burada da yok ise yoluma devam etmezdim ve başka türlü çareler bulmaya çalışırım diye düşünürken görevli plakaya bakıp numaraları tuşlayınca keyifimden dört köşe oldum diyebilirim.

 

 

Hava sertleştiği için kaşlık kıyafetlerimi giyindim. “Yaşasın, gezi başladı artık” dedim ve o hevesimle yola çıktım. Sevinç ve çok tatlı bir coşku hissettim, ancak aksilikler peşimi bırakmadı. Heyecandan sanırım biraz fazla sürat yapmıştım, yol kenarında duran polis ekip arabasını fark ettimse de yeteri kadar yavaşlayamamıştım, yeterli gelir diye çok da zorlamamıştım, 2-3 km sonra bir polis memuru beni durdurdu. Radara girmişim. Memur Bey vazife gereği ehliyet ruhsat istedi ve motoru kenara çekmemi istedi. Benzin bulma sevincimle 90 km hız sınırı olan yerde 119 km ile radara yakalandım. İyi ki de yavaşlamışım, fakat 119 km hız ile bile çok yüksek bir ceza kesildi. Ceza cezadır, hız tehlikelidir. Kurallara uymamanın cezası işte, ne diyebilirim ki şu anda… Memur Bey görevini yaparken sorular sordum ve sohbet de ettik ve hatta benden daha da hızlı yanımdan geçen araçların neden durdurulmadığını da sordum, “Herkesi daha ileride de durduruyoruz, merak etmeyin” dedi. Cezanın pazarlığı olur mu? Ancak kesilen ceza 412 TL ise şansınızı deniyorsunuz. Nasreddin Hoca misali “Ya tutarsa…”.

 

 

İşlemler bittiğinde ceza kağıdını çantamın en dip karanlık yerine sakladım, gezimin keyfini ve moralimin bozulmaması için hatta tamamen unutmak için sakladım. Ama unutmak ilk başta pek mümkün olmadı, ödenecek cezaya kendimi alıştıra alıştıra yola devam ettim. Sürüşün devamı durgun ve tatsız başladı, hatta hatırlıyorum da kimseye telefonla bile aramamıştım, çünkü anlatırım ve anlattıkça gündemimde kalacak. Az para da değil, gezilerimin ekonomik olması için elimden geleni yaparken pat diye bu meblağı susturdu beni.

 

Her şeyde bir hayır vardır deyip teselli ettim kendimi. Ancak Kuşadası’nda çocuklarla minicik havuzda oyun oynarken başıma gelen daha büyük bir maddi zarara yol açan başka bir talihsizlik gezimin en büyük aksiliği oldu. Yine de sağlık olsun, her şeyin bir çaresi var, sadece olayı yaşarken şok olmuştum ve aynı zamanda da kimse üzülmesin diye hiç bir şey olmamış gibi de yaparak soğukkanlı olmaya çalıştım. Halbuki sadece maddi açıdan benim için çok önemli bir şeyim yok olmuştu. Maddi açıdan bakarsam pat diye 2.000 TL daha zarara girmiştim. Fakat gezi boyunca en çok lazım olan ve çok önemli şey olduğundan canım epey sıkılmıştı. Bu olayın ne olduğunu söylemek istiyorum şimdi. Bütün kayıtlarımın olduğu, fotoğraflarımın hemen hemen hepsi yüklü olduğu ve yolculuk esnasında herkesle tek bağlantım, güvencem olan yepyeni akıllı cep telefonu havuza düşürmekle gezimin en vahim durumunu yaşadım. Üstelik hiç öyle sakarlıklar başıma gelmez, ne bir eşyamı unuturum, ne kırılır, ne de dalgınımdır. Titizliğime çok güvenirim.

 

 

Anneme anlattığımda şaka yaptığımı filan sandı, inanmadı hiç, ama “Şaka yaptım” diyemedim. Bu mutsuzluğun içinde yine şanslıydım, çünkü cebin içindeki hafıza kartıma su ulaşmamıştı, tüm fotoğraflarımı laptop’uma aktarabildiğimde çok büyük bir “Geçmiş olsun” faslı yaptım. Gezimin hazineleri kurtulmuştu, bu bir bayram sevinci yaratmıştı bende. Sonrasında geçici ve biraz arızası olan eski bir cep telefona sim kartımı takıp iletişim kurabilince “Ne mutlu bana” dedim. Telefonum suya düştüğünde ömrüne son noktayı koydu ve temelli olarak kapanmıştı. Tam o sırada evimi sattığım kişi beni aramış, aldığım ve taşınacağım yeni evim boşaltılmadığından eski evimden taşınamamıştım daha ve eski evimin yeni ev sahibi bana ulaşamayınca çok kaba ve çirkin bir sms yazdı. Mahsus telefonu kapattığımı mı sandı, halbuki çok efendi efendi konuşurduk. Sudan kurtardığım sim kartımı o geçici cep telefona taktığımda ilk o mesaj geldi, cebi açtığımda o kaba saba mesajı okuyunca resmen artık sadece sabır dilemeye başladım. Cevabı çok sert yazmamak için önce biraz bekledim, motoruma bakıp gezimin güzelliklerine odaklanıp kendime geldim. Üsluba dikkat etmesini rica ederek bir cevap yazdım, özür diledi.

 

 

 Motosikletle Dünyanın Ortasına Doğru Yolculuk 4. İçerik Fotoğrafı

 

Misler gibi yeni cebimin hala var olduğu önceki kısımlara dönmek istiyorum, nerede kalmıştık? Memur Bey cezamı kestikten sonra Akşehir’e geldim. Nasreddin Hoca’nın eşeğine ters binmiş heykellerini gördüm ve hemen Türbeyi buldum. Tam karşısında “Gülmece Cafe “var, içerisinde hem hediye eşya satan bir mağaza var, hem cafe kısmı var. Mezarlığa girerken çok duygulandım, bu gezim bol dua ve maneviyat duygularıyla geçti. Türbedeki demir kapı kocaman bir demir kilit ile zincirliydi, fakat Türbe’nin çevresinde duvarlar yoktu. Sadece kilitli bir kapısı vardı.

 

 Motosikletle Dünyanın Ortasına Doğru Yolculuk 5. İçerik Fotoğrafı

 Motosikletle Dünyanın Ortasına Doğru Yolculuk 6. İçerik Fotoğrafı

 

Nasreddin Hoca’nın hala yaşamaya devam eden bir mizahı var. Yerde Dünyanın Ortasını simgeleyen yuvarlak daireyi görünce keyfime keyif eklendi. Gülmece Cafe’ den hediyelik eşyalar aldım ve biraz bir şeyler yedim. Orayı işleten ve kasada oturan beyefendi ile keyifli sohbet ettik, eskiden o da motor sürermiş. Motorumun zincirini gerdirtmem gerekliydi ve ustaca bir bakım yaptırmak istedim, nereyi tavsiye eder diye sorabileceğim en doğru kişi oydu. Sanayide çok tecrübeli bir ustanın yerini tarif etti, orada ne gerekliyse yapıldı hem de hemen, diğer işleri ve bekleyenler de olsa sırayı bana verdi sağ olsun. Motorumla Akşehir’in içini gezdim, Nasreddin Hoca Müzesini gördüm ve sakinliğin tadını çıkarttım.

 Motosikletle Dünyanın Ortasına Doğru Yolculuk 7. İçerik Fotoğrafı

 

 

Çok keyifli vakit geçer burada, bir paraşüt atlama yeri bile var. Çok oyalanmadan yoluma devam etmek istedim. Vaktim olursa acaba Denizli’de Pamukkale’ye uğrayabilir miyim diye düşündüm, ama sürüş yapmak ve bir an evvel Fulya’yı ve çocuklarını görmek istiyordum. Annesi de yanındaydı. Onları görmeyeli aylar oldu. Artık Almanya’da yaşadıkları için sık sık görüşemiyoruz. Hava bozuktu, etrafı seyrederek yoluma çıktım. İstikamet Dinar üzerinden Denizli dümdüz bir yol olacaktı ama neredeyse tüm yol sonsuz yol çalışmaları ve inşaatları nedeniyle bir kaos halindeydi. Hatta bazı yollar kapatılmıştı, trafiğin sıkışması ve bozuk yollarda trafiğin hiç akmaması ve aşırı kamyon ve tırların olması sürüşü dramatik bir hale çevirdi.

 

 Motosikletle Dünyanın Ortasına Doğru Yolculuk 8. İçerik Fotoğrafı

 

 

Sürüş olarak ciddi sıkıntı çekmedim, en rahat olanı bendim, aralardan geçiş yakaladığımda geçiyordum. Sadece gereksiz yere çok vakit kaybı oldu. Bütün bu trafik keşmekeşe ilave olarak yol boyu peş peşe bol bol konan trafik lambaları vardı, çıldırmak isteyen biri var ise buraya gelsin, çıldırmak için garanti veriyorum. Sürekli durup, beklemek, yeşil yanınca ilerlemek ve tekrar kırmızıda durup beklemek gerçekten sabır işiydi, çünkü bu ışıkların sonu yok gibiydi. Uzun km’lerce bu böyle devam etti. Kuşadası’na yaklaştıkça oradan uzaklaşıyor gibiydim. Sonra yollar sakinleşince Nazilli ve Aydın üzerinden Kuşadasına vardım. Ancak Karanlık basmıştı, Fulya’nın oturduğu yazlık siteler karanlığın içinde kaybolmuş gibiydi. Böyle zifiri karanlık zor bulunur.

 

 Motosikletle Dünyanın Ortasına Doğru Yolculuk 9. İçerik Fotoğrafı

 

 

Evi buldum sonunda, hasretle sarılmalara sıra gelmişti. Gezimin yola çıkış nedenime ulaşmıştım. Hazırlanan karşılama pastalar yenildi ve çaylar içildi. Güzel bir yol olmuştu, anlatacak konuşacak çok şeyimiz vardı, iki apayrı dünyanın insanıyız aslında, onun bebekli çocuklu hayatı var, o bir ev hanımı ve zamanı pek olmadığından onun dışına hiç çıkamıyor. Ona gezgin hayatımdan hikayelerimi anlatırken onun da rahatladığını ve biraz olsun aklı uzaklara gittiğini fark ettim. Saatler rüzgar gibi geçiyordu, uykumuz gelmişti artık. Motoru yazlığın tam önüne sitenin içine park ettim. Her şey mükemmeldi. Fulya’cım, evini ve aşını benimle paylaştığın için tekrar tekrar çok teşekkür ederim.

 

 Motosikletle Dünyanın Ortasına Doğru Yolculuk 10. İçerik Fotoğrafı

 

 

Gezimin son kısmını bir sonraki ayda anlatacağım, okumanızı tavsiye ederim, çünkü İstanbul varışım sırasında çok sıra dışı şeyler başıma geldi. Edindiğim tecrübelerimi paylaşmak ve bir sonraki ayda tekrar burada buluşmak üzere hayırlı ve mutlu günler dilerim.

 

 

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

0

Yetkili Eşkıya!

Motosiklet ile Fas Gezisi

REKLAM