Menu
in

Batı Karadeniz Rotaları

Yazar: Erkin Yeşil

İstanbul’dan çok uzaklaşmadan Karadeniz havası almak isteyenler için birçok motosiklet rotası mevcut. İster sahilden sürüp Akçakoca’da deniz keyfi yapın, ister Bolu yaylalarına tırmanın. Başlıyoruz…

Karadeniz bölgesine şimdiye kadar sıcak havalarda gitmiştim, geçen ay bir de kışın gideyim istedim. Gerçekten Karadeniz’in her mevsimi ayrı güzel. Yağmura, soğuğa karşı malzemenizi doğru seçtikten sonra yazı beklemeyin çıkın yola. Bahsedeceğim rotalar 0her tarz motosikletin gidebileceği yerler olacak, hatta biraz daha vakti olanlar için bu rota bisikletle de çok güzel olur. Bu yazıda Batı Karadeniz’den bahsedeceğim, bir sonraki ay ise kışın yaptığım Doğu Karadeniz yolculuğumu yazacağım.

İstanbul’dan başlayıp Sinop’a kadar uzanacağız. İlk durağımız Akçakoca. Akçakocaya’ya İstanbul’dan gitmek için 3 ayrı rota var. En uzunu Şile-Ağva-Kandıra’nın nefis manzaralı yolları. Yol üzerinde Saklıgöl, Akçekese gibi mola verilecek bir sürü gizli cennet olduğunu göreceksiniz. Diğer yol ise İstanbul’dan Sakarya’ya kadar otobandan gidip Söğütlü-Karasu üzerinden daha hızlı ve yine güzel bir yoldan gitmek. Yollar güzel ama Karasu gibi deniz kenarında olan bir yer nasıl bu kadar çirkin yapılaşmış insan görünce üzülüyor. Sakarya’nın memleketim olmasına rağmen pek sevimli olduğunu söyleyemem. Yine de deniz aşkına bir çay bahçesinde mola verilebilir. Her şeyin çok ucuz olduğunu görünce şaşırmayın, İstanbul’dan uzaklaşıyoruz. Akçakoca’ya gitmek için son seçeneğimiz ise İstanbul’dan Düzce’ye kadar sıkıcı otobandan gitmek, sıkıcı ama hızlı bir şekilde Düzce’ye varıp, sonra kuzeye doğru dönüp Akçakoca’ya varmak. Eğer mevsim bahar ise, Düzce ormanlarının yanından bile geçmek çok keyifli olur aslında. Özellikle Düzce’de Şimşirlik Kamp alanını mutlaka görün.

Akçakoca, tipik bir Karadeniz kasabası görünümde. Şehir merkezi kötü yapılaşmış ama son gittiğimde sahil kısmına çeki düzen vermişler. Buranın beni asıl ilgilendiren kısmıyla kamp için hala güzel koyları olması. İnternetten araştırınca Akçakoca’da bir tek karşınıza Tezel Kamping çıkıyor. Oysa burası artık daha çok restoran ve otel olarak kullanılıyor. Güzel deniz manzarası karşısında yemek içmek güzeldi ama kamp için ayırdıkları alan yetersiz. Eskiden kamp için ayırdıkları yeşil alanı restorana katmışlar maalesef. Zaten eskiden Akçakoca’ya Avrupa’dan kalabalık gruplar halinde karavancılar gelirmiş. Yaşanan bir tecavüz olayından sonra bir anda yabancı turist gelmez olmuş! Avrupalıların uzun yıllar önce keşfettiği bu güzel koyları biz yeni yeni öğrenmeye başladık.

Karasu’dan Akçakoca’ya doğru ilerlerken Edilli sahilinde güzel bir kamp alanı var. “Edilli Deniz Kamping” konum itibariyle eşsiz bir yerde. Şehir merkezinin kalabalığından uzakta ve ana yol üzerinde olmadığından gizli kalmış cennet gibi bir yer. Deniz kenarında olmasına rağmen yeşillikler içinde yer alan kamp alanının hemen yanında küçük bir dere akmakta. Hatta kamp alanına bu küçük suyun içinde geçilerek ulaşılıyor. Dere oldukça temiz gözüküyor, oltanızı da yanınıza alın derim. Deniz Kampingi herkese öneriyorum. Sahibi Ömer Başer (05426934987) çok iyi niyetli, hoş sohbet bir insan. Bizim muhabbetimiz de iyi gittiğinden, normalde kimseye izin vermediği dinlenme alanı olarak belirlediği kampın en güzel noktasına çadır kurmama bir şey dememişti. Sadece çadır konaklamak için değil, ağaç evlerde kalmak için de gidilir buraya. Fiyatı Ege ve Akdeniz’dekilerin yarısı kadar bile değil ayrıca. Buranın akşamına her türlü kefilim. Bir yandan güneş deniz üzerinden batarken, diğer yandan da karadenizin hırçın dalgalarının sesi duyuluyor.

Kaldığımız yerden Amasra’ya doğru dolana dolana yol almaya devam ediyoruz. Sahilden ilerlemeye devam edersek Ereğli, Zonguldak üzerinden Amasra’ya ulaşacağız. Eğer artık deniz görmekten sıkıldığınızı düşünüp ormanlık bölgeden geçmek istiyorsanız, Mengen’e doğru ilerlemeniz gerekir. Bu bölgede kalacaksak Bolu Yedigöller’de kamp yapabilirsiniz. Fakat Yedigöller hafta sonları çok kalabalık oluyor. Belki Abant’a oradan Mudurnu’ya kadar inmek daha keyifli olabilir. Karabük Yenice Ormanlarında yürüyüş ve kamp yapmak da başka bir alternatif.

Ben sahilden Zonguldak üzerinden devam etmeyi tercih ediyorum. Akçakoca’dan Ereğli’ye kadar olan yol deniz kenarından ilerliyor. Yol yenilenmiş, tüneller yapılmış. Zonguldak’a devam edecekseniz Ereğli’nin içine girmenize gerek yok. Ama buraya kadar gelmişken Ereğli merkezini bir görün, en azından yemek molası verin derim. Ereğli Zonguldak’ın ilçesi olmasına rağmen, Zonguldak şehir merkezinden çok daha düzenli ve güzel bir yer. Ereğli’yi Zonguldak’a bağlayan asıl yol deniz kenarından değil biraz içeriden geçiyor. Size tavsiyem bu yola girmeden deniz kenarındaki köylerin içinden (Balı, Keşkek, Gökçeler) geçerek, kaybolmayı göze alarak devam edin. Buradaki yollar hem dar hem de bölgedeki maden ocakları yüzünden yer yer bozuk, şimdiden uyarayım.

Yine de köylerin içinden geçip, deniz kenarından ilerleyen bol yeşilli bir yoldan geçeceksiniz, buna değer. Zonguldak’a 10 km kala ana yol da sahile kavuşuyor. Bu yol Çatalağzı üzerinden Filyos’a kadar kesintisiz manzaralı bir enfes bir güzergah. Filyos’tan sonra tabelalar yine içeriden giden anayola yönlendiriyor Bartın’a kadar. Ben yine köy yollarından deniz kenarından gitmenizi öneriyorum. Bartın şehir merkezine de girmeye gerek yok. Nasıl Ereğli Zonguldak şehir merkezinden daha görülesi bir yerse, Amasra da Bartın’dan çok daha çekici bir yer.

Tabi ki bu kentlerin deniz kenarına kurulmuş olmalarının etkisi büyük. Ayrıca bu yol üzerinde gözden kaçan ve hala yol yapımından kendini kurtarabilen güzel koylar bulunuyor. Bartın’dan Amasra’ya inen iki yol var, ana yoldan değil batı girişinden (Kazpınarı üzerinden) orman içinden gidilirse yol daha keyifli unutmayın. Ayrıca Amasra’yı tepeden izleme şansınız da olacak. Amasra’yı çok seviyorum. Gerçi her yer gibi orası da hafta sonları çok kalabalık, sevimsiz ve gereksiz pahalı, yapacak bir şey yok. Bu kez Amasra’yı yukarıdan izleyip içine girmiyorum. Daha doğuya devam edip Akkonak’a sürüyorum. Tek başıma yol aldığım için olsa gerek daha sessiz sakin yerlerde kalmak istiyorum. Akkonak’ta daha önce adını duyduğum bir kamping vardı: Akarsu kamping.

Deniz kenarında yeşillik alan içinde, hoşsohbet Fikriye Hanım’ın işlettiği temiz bir tesis. Kamping, küçük bir koyun yamacına kurulmuş tam benim ihtiyacım olan sessiz bir yermiş gerçekten. Akarsu ailesi de tesisin içinde yeni restore ettikleri güzel bir evde yaşıyor. Evin üst katını da kiralıyorlar ayırca. Konaklama fiyatları da İstanbul yakınlarında cennet diye geçinenyerlerin yarısı bile değil. Tesiste küçük bungalovlar mevcut olsa da çadır için ayrılmış yeşil alanın manzarası daha güzel. Burası aynı zamanda karavancıların da sıklıkla uğradığı bir kamping. Akarsu Kamping’de ben bir gece kaldım ama günlerce kalınıp dinlenilebilir burada. Tüm gün hiç birşey yapmadan yatılır, denize girilir, balık tutulur…

Bugün 330 km yol giderek Sinop Hamsilos koyunda, Martı Kamping‘e doğru yola çıkıyoruz. Amasra’dan Sinop’a (Ayancık’a) kadar süren yol, Türkiye’nin deniz kenarından giden en bakir, en keyifli yoludur bence. Hele motosikletle gidince yol hiç bitmesin istiyor insan. Bir yandan da yolun dar ve bol virajlı olması sayesinde yol bitmiyor zaten. Amasra’dan Kurucaşile’ye kadar yolda benzinci yok aman dikkat! Daha sonra Artvin’e kadar yakıt sıkıntısı çekilmiyor. Yol üzerindeki Kurucaşile, Doğanyurt, Abana, Çatalzeytin, Abana, Güzelkent, Ayancık hepsi küçük keyifli yerleşimler. Buralarda mola verecek güzel köy kahveleri var ama konaklayacak bir yer yok. Yol ile deniz arasında güzel koylar var ama koylarda yapılaşma yok (çok yok yani). Bu haliyle çok sevimli yerler bana göre. Özellikle Kurucaşile ile Cide arasında bulunan “Gideros Koyu” bu yolun en sık mola verilen noktası. Son yıllarda adı daha sık duyulmaya başladıkça kalabalıklaşmış da. Buradaki restoranlar benim sevdiğim alabildiğine salaş yerlerden.

Koyun batı girişinde kamp yapmanız da mümkün. Gideros’tan doğuya doğru yola devam edince, insanın her köyde durup mola veresi geliyor. Birbirine benzeyen koylar, köyler karışmaya başlıyor bir süre sonra. Buralardan geçmeyeli en az 5 yıl olmuştu, çok fazla bir değişimin olmaması mutlu ediyor insanı. Ama hala karıştırıyorum hangi köyde durup mola verdim, o çok sevdiğim, fotoğrafını çektiğim yer neresiydi diye. Bu kadar güzel küçük yerlerin içinden geçerken, yemek molası verdiğim İnebolu’nun merkezinin yapılaşması çirkin gözüküyor gözüme.

Buraya ait geçmişte aklımda kalan iki şey var sadece. Biri deniz kenarında yıllar önce gün batımına karşı yediğimiz yemek, diğeri de Tutunamayanlar’ı yazarı Oğuz Atay’ın burada doğmuş olması. İnebolu’da mola vermektense 20 km ilerideki Abana’da soluklanmak daha hoşunuza gidecektir. Hatta Abana’nın çıkışında güzel bir plaj var, belki biraz serinlemek de istersiniz. İnebolu’dan Kastamonu’ya Küre üzerinden inen yollar var. Ben sahilden ayrılmadan yola devam ettiğimden yoldan çıkmıyorum bu seferlik. Sahilden giden yol Ayancık’ı geçip Sinop’a yaklaştıkça virajlar normale dönmeye başlıyor. Ben de hızımı biraz artırıp geceye kalmamaya çalışıyorum. Yolda o kadar çok oyalanınca Sinop’a hava kararmadan varmak zor oluyor.

Bu güzel yolu neden bir günde bitirdiğime, Çatalzeytin’in koylarında bir gece kamp yapmadığıma pişman oluyorum sonradan. Bu kadar yolu Sinop’ta Hamsilos Koyu’nu görmek ve Martı Kamping’de kalmak için aldım. Neyse ki Martı Kamping’in buna değecek güzellikte bir yer olduğunu kapısından içeri girince hemen anlıyorum. Kamp alanı çim, önü hemen kum ve deniz, sessiz sakin bir yer. Motorumdan çantalarımı indirip hemen bir köşeye çadırımı kuruyorum. Kamp, Hamsilos Koyu yolu üzerinde şehir merkezinin 7 km batısında Akliman’da büyük bir alana kurulmuş. (30 bin metrekare) Araçların park edecek yer sıkıntısı olmadığından karavancılar için çok tercih edilen bir yer olduğu belli oluyor hemen. Güzel bir restoranı da var tesisin.

Tek dezavantajı deniz kenarı olduğu için, ağaç sayısı çok değil. Dolayısıyla yazın kalabalık günlerde gölgelik alanları kaptırmış olabilirsiniz. Hani hep derler ya “deniz, kum, doğa ile iç içe yeşil ve mavinin birleştiği bir yer” burası gerçekten öyle bir yer. Daha çok karavancıların ve yabancı gezginlerin konakladığı, bizim adını pek duymadığımız bir kamping. Kamp alanının konumu da çok iyi. Şehir merkezine 11 km uzaklıktaki Doğal Sit Alanı olan Hamsilos Koyu’nun yanında hemen. Hamsilos Koyu Türkiye’deki tek fiyord olarak geçiyor. Böyle eşsiz bir konumdaki Martı kampingin bugüne kadar çok popüler olmaması gerçekten şaşırtıcı.

Cevap bırakın