in

Çöl Fatihleri

 

FIM 2014 Cross Country Dünya Şampiyonası’nın ilk ayağı olan Abu Dhabi Desert
Challenge’ın +450 kategorisini birincilikte tamamlayan Selçuk Bektaş ve takım arkadaşı
Koray Özkaplan ile yarış ve galibiyetleri hakkında konuştuk

Batuhan Emrem: Selçuk Abi, öncelikle Abu Dhabi Desert Challenge nasıl bir yarış bahsedebilir misiniz, özellikle de yarışçı gözüyle?

 

Selçuk Bektaş: Şimdi, Abu Dhabi Desert Challenge FIM dediğimiz Dünya Motosiklet Federasyonu’nun Cross Country dalındaki dünya şampiyonasınınn birinci yarışı ve aynı zamanda en zorlu çöl yarışlarıdna bir tanesi. Neredeyse tamamı çöl, bazen bir kısmı toprak, bir kısmı kum oluyor ama bu neredeyse tamamı çölde yapılan bir yarış ve aynı zamanda yapıldığı mevsim itibariyle sıcaklıkların çok yüksek seviyelerde olmasıyla daha da zorlu hale geliyor. Yarışa girmemizin sebebi, Koray’la birlikte 2015 Dakar’a katılmak istiyoruz. Belki ileride bizimle beraber yarışmak isteyen yarışçıları da aramıza almayı istiyoruz. Bu amaçla Koray ile birlikte bir takım kurduk, şimdi gerek motor antrenmanları gerekse salon antrenmanlarıyla hazırlanmaya çalışıyoruz. Abu Dhabi için özellikle Koray katılmaya çok niyetliydi çünkü Dakar’a katılabilmek için bir FIM yarışına katılarak bunun tamamlayabilmen isteniyor. Böylece bu tür bir ralliyle mücadele edebilme gücü ve navigasyon becerisi gibi özelliklerinin var olduğunu göstermen bekleniyor. Dakar’da da bereber yarışmak istediğimizden Koray’ın uluslararası bir müsabakada yarışması çok önemliydi ve açıkcası yarışa oldukça odaklanarak beni yoğun iş dönemimde çöle sürükleyen o oldu.

 

B.E: Peki bu hazırlık sürecinde kişisel anlamda nasıl bir yol izliyorsunuz?

 

Koray Özkaplan: Tıpkı Selçuk gibi benim de bir işim var, motosiklet kullanmak benim işim değil, profesyonel olarak yarışmıyoruz bu sebeple gündelik ofis hayatımız var. Dolayısıyla haftasonları motosiklet, haftaiçleri ise salon antrenmanları yapabiliyoruz. Mümkün olduğunca kardio, cross-fit ve pilates yaptım ki özellikle pilatesten çok faydalandım, motosiklete binenler için tavsiye ediyorum. Geçen yıldan beri antrenmanlarıma aksatmadan devam ettim. Daha önce çölde hiç yarışmamıştım, daha önce kumda motora binmiştim ama elbette hiçbir zaman yarışta karşılaşılan o tempoyu antrenmanda yakalayamıyorsun. Özellikle yarışın ilk günleri benim için zordu ama onun dışında yarışın genelinde fiziksel olarak iyi durumdaydım.

 

Çöl Fatihleri 1. İçerik Fotoğrafı

 

B.E: Çöl diğer arazilere göre daha mı zorlu oluyor?

 

K.Ö: Evet, çöller gerçekten zor ve çok sıcak. Özellikle yediğine ve içtiğine çok dikkat etmelisin. Yarıştığımız motosiklet ağır araçlar, bir de üzerlerinde 25-30 litre benzin oluyor. Bu şartlara rağmen kesin olan şey ise düşeceğin. Hem kuma saplanması hem de destek aldığın yerin sabit olmaması sebebiyle motosikleti tekrardan kaldırmak olukça zorluyor. Bu tip uzun ralliler için fiziksel olarak iyi durumda olduğunu hissetmek psikolojik açıdan da büyük yarar sağlıyor.

 

B.E: Genel olarak yarış nasıl geçti peki, her şey planlandığı gibi gitti mi yoksa bazı beklenmedik aksilikler yaşandı mı?

 

K.Ö: Benim için ilk gün sorundu, navigasyonda hata yaptım. Her yarışın roodbooku farklı oluyor ve bu sebeple alışana kadar hata yapma ihtimali daha yüksek. Ben de bu süreç hata yaparak bambaşka yerlere gittim ve şimdiye kadar gördüğüm en yumuşak kum tepelerine girdim. Tam yüklü motoru en az on kere falan kaldırmışımdır. Ama ilk günün dışında yarış benim için düzelen ve iyileşen şekilde devam etti.

 

S.B: Benim için de sorunsuz gitti, çünkü daha önce tecrübem olmuştu. Ayrıca her türlü zorlu şarta ve aksiliğe kendimi hazırlamıştım. Daha önce katıldığım yarışlardan edindiğim tecrübe ile mental olarak daha hazırdım. Bu sebeple yarışın içinde soğukkanlı ve mantıklı şekilde düşünerek strateji yapabildiğimden işler planladığım şekilde gitti.

 

B.E: Çölde yarışırken başınıza gelmesinden en çok endişe duyduğunuz şey nedir, yani teknik bir zorluk veya doğal bir zorluk gibi?

 

S.B: Açıkcası yarışırken bu tür terslikleri düşünmüyorsun, zaten kafanda bu kuruntularla gidersen Murphy seni orada da yakalar. O yüzden fazla düşünmüyoruz ama elbette insanın kendisini her türlü şeye hazırlaması lazım. Teknik bir arıza anında yanımızda gerekli olan parçaları taşıyoruz ve motosiklete müdahale edebilmek için gerekli beceriye sahibiz. Teknik arıza isteyeceğimiz son şeylerden biri. Yine de her seferinde bu makinenin nasıl bu kadar o sıcakta kumun içinde tam gazda gitmeye devam ettiğine şaşırıyorum, öyle bir teknolojiyle yapmışlar ki bir şekilde dayanıyor. Doğal olarak orada bir kaza yapmak veya kaza yapmış başka bir yarışçı görmek sevimsiz oluyor. Bu tür ihtimalleri hiç kafamda tutmuyorum ve gördüğüm kazaları anında aklımdan siliyorum.

 

B.E: Ne mutlu bize ki çöllerde Selçuk, pistte Kenan, Türk Bayrağı hep podyumun ilk basamığında yer alıyor. Bu kadar az yarışçıya sahip olmamıza rağmen motosiklet alanında elden edilen başarılar ne yazık ki Türkiye’deki motosiklet kültürüne ve anlayışına yansımıyor. Hem bir yarışçı hem de Türkiye’de KTM’in başındaki isim olarak bunun sebebi sizce neler?

 

S.B: Birinci olarak burada insanlar spor konusunda futbola endeksli. Böyle sorunca aklıma geçen yıllarda Transanatolia Rallisi’nde başımıza gelen bir olay geldi. Konya civarlarında bir benzincideydik, etrafımda yabancı diğer yarışçı arkadaşlar da var, bizi böyle üzerimizdeki kıyafetlerle uzaylı gibi görününce orada oturan adamların ilgisini çekti ve konuşmaya başladık, ne yaptığımızı sordu. Ben de motosikletle arazide yarıştığımızı anlattım. Bunun üzerine neden böyle bişey yaptığımı sordu, bunun bir çeşit mücadele, spor olduğunu söyledim. “Kaç para kazanıyorsun?” dedi. Kazanmıyoruz, hatta üzerine para veriyoruz diyince bize aptal damgasını vurdu. Eskiden bir nebze de olsa -ata sporu olduğundan olsa gerek- binicilik, cirit gibi amatör sporlara ilgi vardı ancak artık bitti. Yalnızca futbolu, Brezilya’daki 2. ligine kadar takip ediyoruz ve hala da sıkılmadık. Amatör sporla ilgilenen yok, gerçi bunun için entelektüel bir seviyede olman gerekli, para kaygın olmayacak. Bu tür sporlar para kazandırmadığı için ilgi çekmiyor. Bu arada burada dünya şampiyonasından bahsediyoruz, haftasonu gezintisi değil, Yeri geliyor çölde 500 km’lik arazi etabını bitirmeliyiz. Bu İstanbul’dan İzmir’e kadar gitmek demek üstelik bizim bindiğimiz türdeki bir motosikletle ve o sıcakta. Yani önemli olan sadece yarışı kazanmak da değil, bir mücadele verip yarışı bitirmek, orada Türk bayrağını dalgalandırmak gibi bambaşka şeyler de var işin içinde.

 

Çöl Fatihleri 2. İçerik Fotoğrafı

 

B.E: Spor alanında olağanüstü başarılı olunsa bile insanların ilgisini pek çekmeyecek yani.

 

K.Ö: Bence süreç tersten işlemeli aslında. Öncelikle motosikletin sosyal hayatta yer edinmesi lazım, motosiklet kültürü toplumda oturmalı. Evet, son on yılda motosiklet arttı ama hala çok fazla sürücüye ihtiyacımız var. Bu şekilde bazıları yarışçı, bazıları yazar, bazıları motosiklet fotoğrafçısı olsun ki bunun geri dönüşümü daha etkili şekilde gelişsin. Ben hala özellikle İstanbul gibi bir metropolde insanların arabalarına bu kadar yapışık olmalarını anlayamıyorum. Maalesef DNA’mızda önce araba alacaksın, sonra ev sonra da evleneceksin kodu var, bunun yüzden motosiklete sıra gelmiyor.

 

S.B: Türkiye aslında genç nüfusun çok olmasıyla önemli bir pazar. Sporda da bu sebeple aslında çok başarılı olmamız lazım. Ama olimpiyatlarda da başarısız olmamızın kaynağı aynı, amatör sporlara ilgi yok. Bu sebeple fazla başarı elde edemiyoruz. Yine de bu bir gelişim süreci ve gelişmeye devam ediyoruz. Elbette burada insanımızın fakir olması da bir etken. Mazlov’un ihtiyaç piramidinde olduğu gibi, önce kendi ihtiyaçlarını tatmin edici derecede sağlayabilmelisin ki ondan sonra bu tür şeylere yönelebilesin. Baktığımızda açlık sınırında yaşayan birçok insan var onların bakış açısını da eleştirmek pek mümkün değil. “Ben karnımı doyurmaya ekmeği zor bulurken adam bilmem kaç bin euroluk motosikletiyle yarışıyor.” demesi normal. Ama amatör sporlarla ilgilenmek için çok fazla paranız olmasına gerek yok, koşu veya bisiklet gibi daha ucuza yapılabilecek sporlar da mevcut. Bu tamamen oluşmasını istediğimiz kültürle alakalı. Gazeteler ve televizyonlar bizim gibi örneklere biraz daha yer vermeye başlarsa bu gelişim süreci daha da hızlanacak.

 

B.E: Evet Selçuk Abi, umuyoruz kazanılan bu başarılar hem ülkemizdeki motosiklet kültürüne hem de diğer tüm spor dallarındaki kişilere destek olur. Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

 

S.B: Yarışlarda bizi destekleyen sponsorlarımız olan Castrol, Spormoto, KTM, Kaptan Şirketler Grubu, Transmarine, Leatt ve Sony Action Cam’e teşekkür ediyoruz.

 

B.E: Umarım seneye bir kez daha buraya başarıyla tamamlanan bir Dakar ardından konuşmak için gelirim.

 

S.B: Evet, umarım seneye tekrar görüşürüz.

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

0

Sektöre Adanmış Bir Ömrün Adıdır 40 Yıl…

Honda CB650F

REKLAM