in

Hayat Virajı

Dolabı her açtığımda karşıma çıkıyordu. Tek parmaklı bir eldiven. Alalı tam 12 yıl olmuş ve tek bir kez bile kullanmamışım. Lazım olur diye yıllardır her hafta selamlaşıyoruz kendisiyle. Motorun çantasında bile değil, ne zaman lazım olacaksa?

Aldım, kahvaltı masasına koydum. Yumurtayı soyarken eldivenle bakışıyoruz. Ulan, ben bunu niye almış olabilirim ki? Bu bir kuryeye yarar ancak. Kolay giyilip çıkartılan su geçirmez bir yapısı var. Bırak yağmurda binmeyi birkaç yıldır adam gibi motora bindiğim vaki değil.

Fikren vedalaştım kendisiyle.
Bir hışım dolapta hayatımı işgal eden başka püsürük var mı diye koştum içeriye. Hepsi bir askının ucu, çekmecenin kenarı saklanmış korkuyla bana bakıyorlar. Vereceğim hepinizi, defolun hayatımdan. Ağırlık yapmayın.

Alt üst deri bir takım. Yazın yakıyor, kışın donduruyor. Çekil bakayım sen şuradan, in aşağıya. Sadece sırt koruması olan bir yelek. Kollar çıplak bineceksin. Düşüp sırt üstü sürüklenirsen sırtını koruyabilir ama. Seni canına okuduğumunun yeleği, sen de in bakayım o askıdan.
İki set haberleşme cihazı, bir set telsiz.
Uzaya mekik göndereceğiz sanki. Pilleri bile ölmüş olabilir. Ölmediyse de git başkasına hizmet et dostum, boşalt çekmeceyi. Derhal.

Hiç kullanılmamış beş bandana.
Bir kros çizmesi.
Zayıf yıllarımdan kalan, bacağımdan geçmeyeceği kesin olan orijinal bir BMW pantolon. Bir kez bile giyilmemiş. Belli ki zayıflayacağım umuduna hizmet etmesi için alınmış. Motor pantolonu değil, diyet koçu sanki.
İn lan sen de oradan.

Bunları yığdıkça sanki sırtımdan indiriyormuş gibi rahatlamaya başladım. Hayatımın pintilik duygularına oturmuş hepsi belli ki. Taşı dur işin yoksa.

İş öyle bir keyiflendirmeye başladı ki neredeyse Laci’yi bile kaldırıp atacağım dereye. “Bu duygunun ortasını bulmalıyım” dedim kendi kendime. Ayarsızlık zor iş.

Tek parmaklı eldiveni apartmanın önünde duran bir kurye motorunun gidonuna sıkıştırdım. Noel babadan sevgilerle.

Kalanların çoğu yerini buldu. Birkaç parçayı da bagaja koydum. Durumuna göre tanımadığım motorculara dağıtacağım.

“Biliyor musunuz, ben çok iyi biriyim” demek için yazmıyorum bunları.
“Biliyor musunuz, ben salağın tekiyim” sonucu çıkıyor bu kadar eşyayı topladığım için.
Bu satırları da Almanya’da Polo’ya dört dakikalık mesafede bir otel odasında yazıyorum. 20 yıldır bir motosiklet mağazasına gitmediğim ilk yurt dışı seyahatim olacak bu.
Oh be!

Hepinize biraz küçülmeyi öneriyorum aslında, fark etmişsinizdir. Özellikle büyük şehirlerde hayatın mega tonluk yüklerini taşımaya çalışan insanlar olarak sırtımızda o kadar yük var ki! Bu yüklerden kurtulalım diye giriştiğimiz hobimizin de suyunu çıkarttık çoğumuz. Ya bir aksesuar derdi, ya başka renk bir mont telaşı, olmadı yeni çıkan bir kaska sahip olma arzusu. Veya üst model kıskançlıkları, hep bir beklenti, hayaller.

Becermedik mi hala bazı şeyleri yahu? Yani biraz sakinleşmek gerekmez mi sizce de? Etraf baskısı olmadan sadece ruhumuza odaklansak azıcık. Bu vücut ve egonun içine hapsolmuş garibanın hiç mi hakkı yok yaşamaya.

Kurtulun işe yaramayan kullanmadığınız her şeyden. Hele hayatımıza asalak olmuş veya renksiz tatsız tutsuz tiplerden bir kurtulsak var yaaa…

Ayıp mı olur?
Kime?
Bencillik egoyla, narsizim yanılsamayla beslenir. Uyum ise gereklilikle. Size uymayan veya gerekli olmayan her şeyden kurtulun ki egosantrik bencil bir narsist olarak yaşamaya devam etmeyesiniz. Çok rahatlatıyor, öneririm.

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

0

MT-07: Japonya’nın Karanlık Yüzü 2018

İyi Bildiğimiz Yol Her Zaman Güvenli Midir?

REKLAM