Menu
in

İkinci el rehberi; 1998-2001 HONDA VFR800

 

5. JENERASYON 1998-2001 model Honda VFR800 kullanan arkadaşlarımızın motosiklet hakkındaki yorumlarını sizin için derledik.

İki arkadaşım bu motorun hastası oldular, ve peşine düşüp 2 adet ikinci el aldılar. Aslında ikinci arkadaş, birinciyi takip etti. Eren Dursun, motor hakkındaki bilgiyi uzun süre bir yurtdışı forumunda takip etti ve Fethiye’ye kadar gidip motoru alıp geldi. Dergi için yazıyı kaleme aldığımızda; sahibinden.com’da bu nesile ait 2 adet satılık motor ilanı gördük. Fiyatları 10-12 bin lira arasında.

 

 

 

Eren Dursun

Bu kuşak VFR 1998-2001 yılları arasında üretilmiş. Bunun atası VFR750; onun da atası RC30. 750’lik versiyonunda oluşan bir takım sıkıntılar sebebiyle Honda bunu üretmeden önce “öyle bir motor yapalım ki, hiçbir sıkıntısı olmasın” demiş ve işe girişmiş.

 

Bu sebeple 5. Jenerasyon olarak bilinen bu model neredeyse kırılmaz ve bozulmaz bir motor olmuş. Bundan sonra gelen 6. Jenerasyon VFR’deki Vtec ve çalışma şeklini insanlar 7 bin devirde ani gelen çekiş sebebiyle pek beğenmediklerinden, 5. Jenerasyon Suzuki’nin K5’i gibi efsane bir model olarak tarihteki yerini almış.

 

“Kırılmayacak bir şey yapalım, maliyeti ve ağırlığı önemli değil” diye işe girişince, motor olmuş 240 kilo. Kendisine has bir sesi var. Diğer bütün motorlarda 30-40 bin kilometrelerde ortaya çıkabilen “abi bunun egzantriğinden ses geliyor, zincirini-gergisini değiştirmemiz lazım” lafları bu model için söz konusu değil, çünkü aletin egzantrikleri çarklar vasıtası ile çalışıyor. Bunların dönerken çıkarttıkları kendisine has bir vınlama sesleri var. Bu ses, motorun kendi içyapısından kaynaklanıyor.

 

V4 olması yüksek devirlerde motora çoşkun bir karakter getiriyor. Yurtdışında bunun hastası olan adam çok, bir motora 1 milyon kilometre binince de, insanın anlatacak çok şeyi oluyor. Bunları anlattıkları www.vfrdiscussion. com isimli siteden ben çok şey öğrendim. Motorla uzun zaman geçirince de, ister istemez sevmediğiniz bir takım özellikleri de değiştirmeye girişiyorsunuz, bu motorla ilgili bu forumda yüzlerce konu bulabilirsiniz. Bu motorun üzerindeki ağırlıkları atan, pist motoru haline çeviren, ön sistemi beğenmeyip 2006 model R1 takımı koyan, ön frenleri yeniden ele alan, birbiriyle bağlantılı çalışan frenleri çözüp önarka ayrı çalıştıran, arka süspansiyonu 929 Fireblade’den alıp buna takan adamların binbir projesini bu forumda okudum, şaşırdım. Ben bundan önce Hornet, 1200 Multistrada ve Fireblade kullandım. Bu motoru sevmemin sebebi, öncelikle dayanıklı olmasının yanı sıra, ulaşılabilirliğinin ucuz olması. Ya da belki de sesi. Bir Amerikan arabası gibi ses çıkartıyor, gazının ayarı da çok güzel. Sevmediğim tek yönü ön amortisörleri. Çok tanınmış İstanbullu bir servise götürmüştüm ama, ön süspansiyonlardan sadece birinin keçesini değiştirmişler, dolayısıyla yine istediğim konfora kavuşamadım. Tipine hayranım, poposu biraz büyük ama önden bakıldığında çizgisi hala modern. 14 yaşında olmasına rağmen hala pek çok şeyi, mevcut motorlardan iyi yapıyor, buna rağmen parçaları ve bakım masrafları düşük.

 

 

 

 

Volkan Kenaroğlu

Benim motoru alış hikayem aslında Eren’in almasıyla başlar. Sahibinden.com’u gezinirken, uzun süre bir depoda saklanmış, sonra da sahibinin borcu yüzünden icra dairesince satılmış bir motora denk geldim. Eren’in bu motor için verdiği referans çok iyiydi, dolayısıyla ben de gittim baktım. Çalınır korkusu ile binemediğim Fireblade’i yeni satmıştım, onun kredisini kapattığımda, elde kalan parayla en az onun kadar güzel sürüşe sahip bir motor bulmak neredeyse imkansız diye düşünüyordum. Motoru icradan alan satıcı arkadaş, 12 yaşında ve 4.500 kilometrede aldığı motorla çok az kilometre yapabilmişti. Anlaştık, motoru aldım. Bunca sene sonra bile, hala sıfır bir motormuş hissi veriyordu.

14-15 sene öncesine dönecek olursak; bu motorun üretildiği tarihlerde, motor tipleri arasındaki farklar çok keskin hatlarla ayrılmıştı. Spor motor, adı üzerinde hızlı sürüşe, endurolar doğa sürüşlerine imkan veriyordu. Uzak yola gidileceğinde ise endurolar yavaş, sporlar ise fazla rahatsız kalıyordu. Bu sebeple spor-turing diye bir sınıf çıktı ortaya; hızlı biçimde uzak yola gidilebilecek motorlar. Bence VFR bu sınıfın en meşhur ve iyi örneği. Büyük hacimli uzun yol motorlarının aksine bu oldukça küçük hacimli bir motora ve çok iyi ayarlanmış bir gaz koluna sahip. İnsanı korkutmuyor, yumuşak bir hissiyatı var. V4 olması Japon’ların da egzotik motor yapabileceklerinin bir göstergesi.

 

Günümüzde artık bu motorların yerini çok hızlı gidebilen ve dik oturup rahat edebileceğimiz KTM 1190, Aprilia Caponord, BMW 1200GS gibi motorlar aldı. Ama bunlar da çok pahalı.

 

Cevap bırakın