Menu
in

Motosiklet Ve Marketing

Türkiye’de motosiklet satışları konusunda beklentilerin altında bir sonuçla karşılaşılır. Aşırı vergi yükü, serviste yaşanan sıkıntılar, yedek parça, ustaların kaprisleri, işçilikteki özensizliği de sıraya koyarsak tablo giderek kötüleşir.

 

Her şeye karşın motosiklet sevgisi ve motosiklet kullanıcı sayısı giderek artıyor. MOTODER ve MOTED’e baktığımızda oralardan daima pozitif etkileşimler alıyorum. Herkes yoğun bir gayretle çalışıyor. Bir tarafta motosikleti yerli sermaye desteği ile üretip satıyoruz, diğer tarafta ithal edilmiş motorların kullanıcısının artmasını istiyoruz.

 

Bunları yazmamın temel nedeni, motosiklet yarışlarını izleyen arkadaşlarımın yarışın ertesinde beni arayıp nereden bir motosiklet alacaklarını sormasıdır. Çeşitli markalar ve şirketler konusunda saatlerce telefonda konuşuyoruz. Demek ki motosiklet yarışları satışlar için önemli bir uyarıcı oluyor. En çok çektiğim ise kendi öğrencilerim. Hiçbir girişimde bulunmayanlar hemen benim motorlarıma saldırıyorlar. “Hocam, senin motorunu satın almak istiyoruz!”

 

İşin başka tarafları da var: Motosiklet satanların pazarlama kaygısı yok gibi görünüyor. Çünkü bir motor alıcısı neredeyse parasının tamamını verdikten sonra motosikletini görebiliyor. Fuarlarda eskiden indirimli satışlar olurdu. Beğendikleri marka ve modelleri satın alabilmek için avans verirlerdi. Ama bekleme süreleri birkaç ayı geçerdi. Sonunda hayaller gerçekleşirse alıcı mutlu olurdu. Tam tersi olup motor almaktan vazgeçenleri de unutmuyorum tabii…

 

Motosiklette Marketing (=Pazarlama) sanıldığı kadar kolay değil. Negatif algı yaratımı o kadar çok ki, herkes onu “Şeytan Arabası” olarak görmeye devam ediyor. Her trafik kazasında eğer içinde motosiklet varsa “Motosiklet Kazası” şeklinde haberleşen kazaların sıklığı toplumda sıkıntılar yaratıyor. Oysa otomobil, kamyon, otobüs kazaları o kadar çok ki, bazılarını artık medya haber bile yapmıyor.

 

Her şeye karşın ve ısrarla şuna inanmak zorundayız: Motosiklet ucuz ve ekonomik olan modellere de sahiptir. Daha az yakıt tüketir. Park sorunu neredeyse yok gibidir. Motosiklete binenler kıskanılır. Motosiklet sizi bir başka yaşam sınıfına atlatır. Orada özgürlük, kendine güven ve yüksek haz bulunur.

 

Bunları tartışırken motorun yarışla kullanıcı kısımlarının birbirlerinden farklı olduğunu ayırmak zorundayız. Yarışlar ultra teknik ve yüksek bir prezisyonu gerektirir. Bir markadaki bir modelde onlarca farklı modifikasyonlar istenebilir. Çok küçük detaylar size yarış kazandırabilir. Ama kullanıcıda böyle bir beklenti olmayabilir. Ama etrafımdakilere baktığımda, en küçük bir modelde bile çeşitli teknik spesifikasyonların dikkatle okunduğunu ve tartışıldığını görüyorum.

 

O halde motosikleti pazarlarken çok yönlü iletişim teknikleri kullanılmalıdır. Belki de çeşitli sponsorluk faaliyetleri, doğru bilgilendirme ve iyi satış koşulları üzerine yeni bir yapılanmaya gidilmelidir. Motosiklete olan talep ve ilgi karşıda duranları harekete geçirmelidir. Pazarlama, ürünü satmak değil, ürüne bağlı müşterileri elde tutabilmekte gizlidir.?

Cevap bırakın