Menu
in

Nerede Sende O Kafa?!

Amerika’da yaşayan eski bir dostumla her yıl Sultanahmet’te buluşup kahvaltı ederiz. Motosikletle yıllık buluşma noktasına geliyorum. Her zaman motosikleti koyduğum masum boşluğu kullanma hamlem garson tarafından reddediliyor.

 

Konuşmanın ilerleyen halindeki bir cümle beni bitiriyor “Burada motosiklet istemiyoruz”. Kalamış’ta bir iş yemeği yiyeceğim. Marina’ya giriyorum. Otoparkın yanında “Motosiklet park alanı” diye bir tabela var. Meydanda bir aksesuar oluyor benim Laci, diğer envai çeşit tekerdaşlarıyla birlikte… Birisi Sultanahmet’te yıllardır tutunmaya çalışan mütevazı bir mekan, diğeri Türkiye’nin marka ve kalite olarak en elit alanlarından biri. Motosiklet sevgisini bir kenara bıraktım, hangisi daha ticari-politik bir yaklaşım olabilir. Bırakın Türkiye’yi İstanbul’da bile motosikletinizi görebileceğiniz bir yere bırakıp oyalanacağınız bir mekan bulunmuyor. Bazı kendisi lüks, kafası köhne mekanlarda valeler arabanın pahalılığına göre otoparkı dizerken motosiklet geldiğindeki tavır genellikle uzak kaldırımın bir köşesini işaret etmekten öteye gitmiyor.

 

Sonra da bir süre sonra soruyorlar kendi kendilerine “İşler neden kötü gidiyor?” diye. Elbette mekan sahipleri motosikletlere yer açtığında birden hepimiz oraya doluşup ekonomik sıçrama yaşatacak değiliz. Bu bir d ünya görüşüdür, vizyondur, ticari bakış açısının naif bir detayıdır. Masanın kenarındaki bir peçetelik, garsonun aldığı eğitimin bir parçası, aydınlatmanın doğruluğu gibidir. Bunların hepsini topladığında kasaya ciro ve karlılık olarak yansır. İşte tam da o yüzden bazı vizyonu geniş adamlar en olmadık mekanları alıp bir sezonda Türkiye’nin en iyi yeri haline getirirken sen orada debelenip durursun. İşyerleri de aynı sayılır. Çoğu işyeri otoparkında motosikletini park etmez adeta bir yere sığınırsın. Hele birkaç motor bir otomobil yerini doldurduysa bu çok sinir bozucu bir durumdur.

 

Çünkü senin orada olmaman ve o otomobil sahibinin oraya park etmesi gerekir. Algı böyle çalışır. Yeni dizayn edilen sitelerde bisiklet bağlamak için küçük alanlar bırakılıyor. Bunları daha çok ihtiyaçtan çok vizyon sahtekarlığına yönelik kenar süsü olarak görüyorum. Evi satarken akıllı bina diye sunmanın papatyası yani. Sonrasında orada terkedilmiş iki çocuk bisikleti ve biraz inşaat yedeği kutular haricinde hiçbir şey olmaz. Bu sitelerin çoğunda efektif olacak motosiklet park alanları bulunmuyor. Ne zaman yerleşim başladıktan sonra paket servis için gelenler motoru yolun ortasına bırakıp gidiyor o zaman yöneticinin inisiyatifiyle iki saksı arası açılıp akıl başa geliyor. Hayattaki başarılar çok küçük ve ortada duran detaylara bağlıdır aslında. Cahilliğinin farkında olmadan hareket etmenin bedelini ödüyoruz her gün. İş yerindeki beceriksiz insanlar, hayatımızdaki kifayetsiz arkadaşlar, sülaledeki duygu asalağı akrabalarla çevrilmiş her taraf. Trafikte yarattığımız kaos, hayatımızı saran bencillik ve saygısızlık, bunların sonucu olarak canlı sevgisizliği eşya tutkunluğu ve elbette hepsinin sonucunda gelen kaçınılmaz olarak mutsuzluk ve başarısızlık. Ya; gördüğün gibi her şey sadece motosikleti o boşluğa koydurmaman yüzünden dostum. Ama nerede sende bunu anlayacak o kafa.?

Cevap bırakın