in

Pistte olmak

 

Daha gençken, otomobile çok meraklıydım. Sanayide bizzat modifiye ettiğim bir arabam vardı. Her şeyini yurtdışından kendim getirip, ustaların başında montajıyla uğraşırdım. Onu öyle takalım, bunu şöyle ayarlayalım.Şu amortisör, bu yazılım, şu egzos, bu yay, o sistem …

O zamanlarda pistteki otomobil organizasyonları çok ilgimi çekerdi. Denk getirebildiğim etkinliklere katılmaya gayret ederdim. Gerek İstanbulPark’ta gerek İzmit Körfez’de.

Ama daha ziyade İstanbul Park idi odağım.

Çeşitli arabalarla epey çıkmışımdır farklı zamanlarda. Audi R8’den, Mercedes AMG GT-R’ye, Porsche’ye, BMW M3’e değişik arabalar sürme imkanım oldu İntercity İstanbul Park’ta. Sonralarda iş güç, oğlumun doğması derken, seyreldi bu faaliyetler.

Tabii arabayla çıktığında İntercity İstanbul Park pisti insanın gözüne o kadar da büyük gelmiyor.1700-1800kg civarında kocaman kutularda gidiyor insan neticede.

Ve sonuçta İstanbulPark’ın yapısı motosikletten ziyade otomobile yönelik. Pist genişliği 14 – 21,5 m aralığında olan bir F1 pistinden bahsediyoruz.

Motosikletle ilk çıkışım ise Tolga ile yaptığımız ilk eğitimden sonra idi. Start Finish Tribünün arkasındaki Motoron’un eğitim alanında yapmıştık o eğitimi. Didem organize etmişti o zaman. Didem Tüfekçi. Motoron Dergisi’nin kraliçesi 🙂

O zamana kadar hep arabayla çıktığım piste ilk kez motorla çıkacaktım.

Didem: “Piste çıkmış mıydın hiç?”

Ben: “evet çook, ama hep arabayla”

Tolga:“Güzell, senin için büyük avantaj. Hatırlıyor musun peki?“

Ben: “tabii ki hatırlıyorum!”. Sonra bir sordum kendime, ya hakkaten hatırlıyor muyum? 🙂 piste çıktığımda anlayacaktım.

O tarihte, eğitim aldığım motorla çıkmıştım piste. Didem sağolsun.

Pitten çıkıp 3. Viraja doğru çıkarken arabayla çıktığım pistin önümde nasıl açıldığını, nasıl genişlediğini ve o güzel havada içimin nasıl da ferahladığını, dünyamın nasıl genişlediğini hatırlıyorum. Gerçekten bir büyülenme hali vardı her şeyde. Virajları yavaş yavaş dönüyor, yavaş yavaş gaz açıyordum.

Ve evet her karışını hatırlıyordum. İlk gün kendi halimde öylece döndüm. Biraz huşu, biraz yorgunluk ve şaşkınlıkla. 2. Gün ise Tolga’nın peşine takıldım. Bana dönüş noktalarını, vitesleri, hareketleri gösteriyor, arkasına dönüp eliyle gel gel diye işaret ediyordu. İşte o zaman pistte sürmenin nasıl bir şey olduğunu daha iyi anlamaya başlamıştım.

Sonrasında da artık hiç bırakmayacaktım.

Özgür olduğum, içimin hafiflediği, her şeyden uzaklaştığım bir yerdi pist. Tıpkı karlı dağların tepesinde, sessizliğin sesinde kutsal olana duyduğun yakınlık hissi gibi. Huzur bulduğum yer.

Pistte insanın hissettiği o enerji, o şevk, o adrenalin, o istek, öyle yüksek bir zihinsel durum ki. Öyle neşeli ve istekli oluyor ki insan yaptığı şeyde. O enerji çoğunlukla herkesten bir şekilde yansıyor. Ya da ben görebiliyorum veya onu görmek için bakıyorum.

Garajlardaki tüm o rengarenk motorların ve ekipmanların arasında, hiç sönmeyen bir enerji ve muhabbet oluyor. Sen o virajı nasıl döndün? kaçla döndün? transponder aldın mı? Nerden döndün? Ne kadar süre yaptın/attın? (Süre atmak/yapmak; pistte döndüğün en hızlı tur zamanı.) lastikler ısındı mı? Gel şunu sehpaya alalım. Abla sen ne biçim gidiyorsun öyle ? 🙂

Sağolsunlar, beni pistte gören pekçok sürücü yanıma gelip tebrik etmiş, içtenlikle gülümsemiştir. Nasıl sevindiğimi tahmin edersiniz tabii.

İnsanların birbirine takıldığı, kimisinin kıyasıya rekabet içinde olduğu, kimisinin motorundan başka bir şeyi gözünün görmediği, kimisinin sadece oradaki muhabbet için geldiği, çok acayip, çok dolu bir ortam pist. Hele garajlardan birinde genelde sadece yarışçılar oluyor. atölyeleriyle ustalarıyla geliyorlar ve müthiş bir odaklanmaları var.

Ve tabii ki bir sportif sürücünün en mutlu olduğu yer. Çünkü, yolda karşılaşabileceğimiz hiçbir negatif uyaran veya koşul pistte mevcut değil. Yandan sıkıştıran dolmuş, yola saçılmış çöp, ara sokaktan fırlayacak araç, katil denilen bariyerler, arabalardan üstünüze atılan izmaritler… hiçbiri yok.

Çok geniş bir pistimiz var ve virajı alamadığınızda kaçabileceğiniz geniş kaçış alanları. Ve pistte olup biteni takip eden race control’ün yanında, bir de pist kenarındaki klübelerde takip eden görevliler, ve hepsini koordine eden Didem gibi, Buğra (Yıldırım) gibi çok tecrübeli arkadaşlarımız var. Ve tabii güvenli bir gün için pek çok kural.

Kuralları ihlal eden bir motosiklet sürücüsü olduğunda ise Didem’den dinleyeceği epey söz var:)

Şaka bir yana, pistin kurallarını açıkça ihlal edenlerin yeniden piste çıkmalarına izin verilmediğini gördüm kaç defa. Uyarıya ve briefing’e rağmen aykırı hareket eden sürücünün orada işi yok, çünkü sadece kendini değil oradaki tüm diğer sürücüleri tehlikeye atıyor. Eş deyişle, kurallara uymayı ve sportmenliği isteyen bir yer track.

Şunu da söylemek gerek, piste çıkabilmek için ekipmanlarınızın tam olması gerek. Yani sokakta, yolda sürdüğünüz kıyafetle çıkmanız mümkün değil. Mümkünse deri tulum, Fullface ve güneş vizörü olmayan bir kask, yüksek manşetli deri yarış eldiveni, yüksek pist botları… yani üzerinizdeki herşeyin koruma yeteneği yüksek olmalı.

Pistte sürekli süren kadın sayısı oldukça az, 3-4 kişi falanızdır. Umarım zamanla artacak. Bir tanesi de Didem.

Ama o daha çok işin mutfağında kalmayı tercih ediyor ve gerçekten de hem motosiklet pist organizasyonlarını yapan Motoron ekibini, hem de sürücüleri müthiş idare ediyor.

Bu derece kalabalık ve karmaşık bir kitleyi, ki çoğunluğu yaramazlardan müteşekkil :), bence zaten ancak bir anne çekip çevirebilirdi 🙂 Bence, kadınların bu tür powersports işlerindeki becerilerine en iyi örneklerden biri ve pistte birlikte gülmekten en keyif aldığım insanlardan biri. Her zaman birine atacak bir lafı, bir esprisi vardır ve sönmeyen bir enerjisi. Aslında oradaki tüm ekip öyle. Özdem, Cihangir, Ersin… Herkes ayrı ayrı bir değer, bir renk.

Bir de bu demirbaşlarımızın dışında, pistte tanıyabileceğiniz çok renkli, çok eğlenceli, hoşsohbet dostlar, eğitmenler, çok yetenekli, çok deneyimli sürücüler, yarışçılar var. Her birinden aldığınız o pozitif ve yüksek enerji, seans aralarındaki yorgunluğu gidermeye birebir.

Bazıları pist numaranızı kapmaya çalışır, bazıları Starex’e R1 yüklemeye, bazıları her şeyde abla yardım edeyim der, bazıları seans arası domates istemeye gelir, bazıları seni sadece orda görmüş olmasına rağmen ihtiyaç olduğunda sen hiç istemeden derhal yardıma koşar, bazıları kocaman gülümsemesiyle Pınar ablacım der .

En güzeliyse oğlumu trackday için piste götürdüğümde, o neşe içerisinde onla ilgilenmeye gönüllü onlarca arkadaşımın, kardeşimin olması.

Elbette orada da üzücü şeyler oluyor bazen. O durumlarda sağlık ekipleri derhal koşuyor ve pist derhal kapatılıyor. Ama kötü şeyleri değil iyi şeyleri hatırlamayı tercih ederim her zaman, çünkü üzücü veya kötü şeyleri hatırlayarak yaşamak mümkün değil, onlardan sadece öğrenmek lazım. İyi yanından bakmayı anneannemden öğrendim ben. Güzel insanlar biriktirdiğim yer pist. Işıklı insanlar.

Ve virajların sihrinde bulduğum onlarca, yüzlerce çizgide yaktığım sliderın kokusu ile büyülendiğim yer pist.

Umarım, benim gibi siz okuyucular da, böyle büyüleri hayatınızın bir yerinde buluyorsunuzdur veya bulmanız yakındır. ve ben de kendi büyülerimi dünyanın dört bir yanındaki pistlere de taşımayı başarırım.

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

0
Rider Mum - Tolga Uprak

Kneedown. Olay sadece dizini sürtmek değil, çok başka bir şey.Tolga Uprak.

Rider Mum

Piste Hazırlanmak #1 Ekipman

REKLAM