in

Royal Enfield Classic Desert Storm

Yazar: Alişan Fidan

Silah üreticiliği ile nam salmış olan firmanın motosikletleri için söylediği “Silah Gibi Üretildi” sloganı günümüzde de geçerli. İşte bu gelenekten gelen Royal Enfield’ın güncellenmiş modellerini sizler için test ettik.

Royal Enfield Classic Desert Storm  

Royal Enfield ilk kurulduğunda yine İngiltere’den çıkma BSA firması gibi silah üretmek amacı güdüyordu. Bu alanda oldukça başarılı olan firma, 1882 yılında bisiklet parçaları üretmeye, 10 yıl sonra da bisiklet üretimine başladı. 1901 yılına gelindiğinde ilk motosikletini üretti ve bugüne kadar hiç durmadı. 

Royal Enfield Classic Desert Storm   1. İçerik Fotoğrafı

Şimdi öncelikle ne kadar güncellenseler de bu motosiklet kesinlikle tarih kokuyor. Özellikle köylerin birbirine bağlandığı tek şeritli yolları takip ederken kendinizi çok meşhur “Motosiklet Günlükleri” filmindeki Che Guevara gibi hissetmeniz mümkün. İzleyenler bilirler ki, o film bittiğinde içinizde bir burukluk ve yola çıkma isteği kalır. İşte bu motosikletin giderken yaptığı homurtusu, motorun titreşimi, oturuş pozisyonu gibi tüm detaylar tam olarak sizi bu moda sokuyor.

Yolda giderken insanların motosikletin homurtusunu duyup size dönüp bakmaları, her durdurğunuz yerde “abi bu kaç model?” veya “çok güzel restore etmişsiniz” diye sohbete başlamanız çok güzel bir duygu. Yani bu aslında sizi sosyalleştiren bir motosiklet. Şimdi diyeceksiniz ki; “E yeter ama be adam hadi incelemeye başla şunu artık!” merak etmeyin 10 paragraf daha bu motosikletin sosyalliğinden bahsettikten sonra onu da yapacağım.

Şaka şaka, başlıyorum…

Royal Enfield Classic Desert Storm   2. İçerik Fotoğrafı

Motosikleti teslim alıp marşına ilk bastığımda beni güzel bir tınıyla karşıladı. Güneşli bir İstanbul günüydü ve haliyle trafikte vardı. İlk 1 kilometrede “titriyormuş be” diye düşünsem de bu titreşim aslında onun ruhuydu. Sıfır titreşimle ve çok sessiz çalışan bir motosiklet olsaydı eğer kendine has kimliği nerede olacaktı bunun? 500cc’lik motorun verdiği 27 beygir başta az gibi görünebilir ama 41.3nm’lik torku onu farklı kılıyor. Tüm bu düşük devirde gelen tork sayesinde Anadolu Express treni gibi hızlanıyorsunuz. Hem de vites farketmeden! Özellikle dur kalk trafiğinde bu yüksek torkun çok yararını gördüm. Motosiklet neredeyse kendi kendine kalkıyor ve çok efor sarf etmiyorsunuz. Hatta bir keresinde motosikleti 3. viteste unutmuşken dur-kalk yaptım ve biraz farklı tepki verince “sanırım 2. viteste kalktım” diye düşünmüştüm. 3. viteste olduğumu anladığımda motorun torklu yapısını ağzımı biraz açık bıraktı diyebilirim.

Trafik açıldıkça araçların arasından süzülerek geçmek bir keyif haline geliyor. Egzozun tınısı kulağınıza o kadar hoş geliyor ki yol bitsin istemiyorsunuz. Biraz hızlanmanız gereken yerlerde de vites düşürmeye gerek olmadan gaz kolunu biraz çevirmeniz yetiyor. Yolu artık A noktasından B noktasına gitmekten ziyade sadece yol gitme amacıyla yapıyorsunuz. Titreşim sebebiyle ellerin ve ayakların uyuşması durumundan dolayı aşağı yukarı 100KM yolda bir 5 dakikalık mola vermeniz gerekse bile bu alete bağlanıyorsunuz.

Tamam motorun verileri bir 500cc için kağıt üzerinde yetersiz gibi gözüküyor olabilir ancak burada biraz önce bahsettiğim “ruh”  faktörü işin içine giriyor. Her ne kadar yeni bir motor olsa da Royal Enfield mühendisleri o eski motosiklet havasını yakalamışlar. Şanzıman “şıkır şıkır” denebilecek rahatlıkta geçiyor ve gaz tepkileri çok stabil. Genellikle bunun gibi sonradan “modernize” edilmiş motosikletlerde enjeksiyonlu motorun tepkisi biraz saçmalar fakat Royal Enfield mühendisleri burada da güzel bir iş başarmışlar. Motorun en büyük kusuru titreşimi. Bu olmasaydı ruhu eksik mi kalırdı bilmiyorum fakat tamamiyle yok edilmese de biraz azaltılsaymış güzel olurmuş.

Virajlı yollara çıktığımızda motosiklet yola müthiş oturuyor diyebilirim. Kontrayı verip virajladan viraja bu kıvraklıkta yol almak açıkçası beklediğim bir şey değildi. Yanımda sadece sırt çantamla bu virajlı yollarda giderken kendimi bir film sahnesinde gibi hissediyordum. Biraz önce bahsettiğim şıkır şıkır şanzıman ve güzel gaz tepkilerinin yanına iyi süspansiyon ve fabrikadan gelen Avon marka lastikler çok iyi iş çıkarttılar.

Royal Enfield Classic Desert Storm   3. İçerik Fotoğrafı

Arkada kullanılan kampana frenler biraz basma gücüne ihtiyaç duyuyor. Öndeki 280mm’lik disk fren ise yeterince güçlü. Sonuçta bu motosikleti “yardıra yardıra” giderken kullanmayacağımız için ben frenlerini iş görür buldum.

Koltuk nispeten geniş ve koltuğun altındaki yaylar konforu artırıcı bir unsur olarak öne çıkıyor. Motosikletin arka süspansiyonlarıyla beraber bu koltuk yayları da olunca bulutun üstünde oturuyor gibisiniz. Sert seleye alışmış bünyem birden konfora alışınca bu motosikleti geri teslim ettikten sonra ne yalan söyleyeyim biraz hayıflandım.  

Royal Enfield Classic Desert Storm   4. İçerik Fotoğrafı

Zor gibi gelmiyordu… Yani debriyaj işini yapıyor, vitesler mükemmel geçiyor, frenler gerektiğinde orada olduğunu hissettiriyor ve motosikletin yol tutuşu modern makinelerden biraz farklı olsa da size güven veriyor. Motosikletin yapması gereken herşeyi ona ben söylüyordum. Adını bile söyleyemediğim kontroller burada yoktu. Alaaddin’in uçan halısıyla değil gerçek bir motosiklet ile gidiyordum.

İşçilik kalitesi beklediğimin çok üstündeydi. Boyasına baktıkça daha da baktırıyordu. Tuşlar ve kadran çok basit fakat çok güzeldi. Basitliğin stille buluştuğu nokta bu olmalıydı. Bu basitlik parça birleşimlerine de yansımıştı. Herşey tam eski usul olacak şekilde vidalar ve somunlar ile tutturulmuştu. Bir ingiliz anahtarı, bir de yıldız tornavida ile neredeyse tüm motosikleti söküp takabilirdiniz. Çıkartınca kırılabilecek saçma tırnaklar veya incecik plastik malzeme yoktu. Burada herşey az ama öz yapılmıştı.

Royal Enfield Classic Desert Storm   5. İçerik Fotoğrafı

Bu arada böylesine keyifli sürüşleri 100KM’de ortalama 3-3.5 litre arası yakıt yakarak yapmak işin güzel yanıydı. 500cc hacmine sahip tek silindirli bir motosikletin böyle az yakması mucize gibi gelse de bunu büyük oranda alt devirde verdiği yüksek torka borçlu.

Motosiklet ile geçirdiğim bir haftanın sonunda 700KM civarı yol yapmıştım ve artık ben de bir bağımlıydım. Kendisini bana olduğu gibi sevdirmeyi çok güzel bir biçimde başarmıştı. Geri teslim ederken biraz üzülmedim dersem yalan olur. Günlük kullanılabilecek bir motosiklet olarak bile alınabileceğini düşünüyorum. Eğer siz de sanayide restore işleriyle uğraşmadan bir klasik motosiklete binmek istiyorsanız bu Royal Enfield modeli isteğinizi yerine getirecektir. 

Royal Enfield Classic Desert Storm   6. İçerik Fotoğrafı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

0

PCX Sınıfı Skuterler Arası Sanal Karşılaştırma

400 NK İle Yola Çıkıp, Türkiye’nin Dört Bir Yanını Dolaşan Bir Adamın Hikayesi

REKLAM