Menu
in

Sakar Geçidiyle Fethiye Arası Sürüş

Motosiklet ile Dalyan’ı gezmek yolculuklarımın içinde en güzellerinden bir tanesi oldu.

Dalyan, doğanın ev sahipliği yaptığı müthiş yerlerden birisidir. Orada motor kullanmak ciddi ciddi ilaç gibi iyi geliyor diyebilirim, doğanın saflığını ve etkisini yoğun olarak hissettim. Hani ilaç kullandığınızda günde bir ya da iki tane almanız gereklidir ya, Dalyan’a da her sene bir kere gitmek ve gezmek gerek, tedavi edici özelliği var, ama arabayla değil kesinlikle motosiklet ile gezi yapmak gerekiyor. Bilirsiniz zaten, motorla yapılan gezilerin hepsi çok özeldir ve yıllarca hatırlanan hatıraları beraberinde getirir, tıpkı bu yolculuğun bana getirdiği gibi. Eğer bir seyahatin hedefi macera, yol keyfi, farklılık, maksimum doğa ve özgürlük ise bunu en iyi şekilde bir motosiklet gezisiyle yakalayabilirsiniz. Her yeni km ruhumuzu hafifletiyor, ilerledikçe beyin temizleniyor ve yenileniyor, ayrıca yolun kenarındaki binaların geride kaldığı gibi tüm hayat sorunları o gezi esnasında geride kalıyor, hatta evimize geri geldiğimizde bu sorunlar artık sadece minik dertler gibi görünür.

 

Ege- Akdeniz gezimde ilk durağım Bodrum’dan sonra uğradığım Straterioikeia Antik kentini motosiklet yerine yaya olarak gezseydim, bu kadar etkileyici bir anı olarak kalmazdı. O tarihi yerde o eski taşlı bozuk sokaklarda iki teker ile olmak unutulmaz bir tecrübeydi. Motoruma güveniyorum, bozuk yollara onu çok iyi alıştırdım, “Tık” demiyor. Bu Antik kent macerası tam bir keşif sürüşü olmuştu. Fethiye’ye doğru güzergahımın devamında keskin virajlarıyla ünlü Sakar Geçidini büyük bir keyifle geçmiştim, o zevki hemen yine yaşamak için çocuk gibi hayallerle hemen geri dönüp geçidi tekrar geçtim. İkinci kez orayı geçmek çok eğlenceliydi. “Oh” dedim ve ancak ondan sonra iç huzurumla yoluma devam edebildim. İstanbul’dan yola çıkarken hiç kesin bir plan yapmadığım için son derece memnundum, hiçbir hedefe odaklanmadan öylesine yolumda akıp gittim. Tabii ki aklımdan geçen ana hat kabaca belliydi, ama geçtiğim yollar ve süresi gezinin akışını belirliyordu.

Fethiye istikametimin üzerinde Kızılyaka’yı ve Döğüşbelen’i geçtikten sonra Köyceğiz geliyor. Yol gayet düzgün, akıp gidiyorsunuz. Köyceğiz mevkisine vardığımda gölü görmek için ana yoldan ayrılıp merkeze indim. Ufak ve şirin bir yerleşim bölgesi var, çok düzenli ve emeklilerin gidip yerleşmek isteyebileceği bir yer olarak tahmin ettim burayı. Çok sakin ve huzurluydu. Etrafa bakınırken bir bisikletçi durdu yanımda, konuştuk biraz, emekli olup buraya yerleştim dedi. Tam da tahmin ettiğim gibi çıktı, burası çok sakin bir yer olduğu için emekli olup buraya yerleşen çok var diye anlattı. Sonra göl kenarına kadar motorla gittim, ancak motosiklet girişi yasaktı yine. Tenha olduğundan ve mevsim de bittiğinden kimseler yoktu. Hava sıcaktı, motoru tam göl kenarına park ettim, motorumla bu güzel manzarayı daha da güzelleştireyim dedim. Bu tabloyu seyretmek için bir dondurma alıp keyif yaptım resmen. Manzaralar hep motorun durduğu yerlerde daha güzelleşiyor nedense, burada park etmeseydim göl seyri ve dondurma keyfi yapmazdım, o kadar net. Gerçekten değişik insanlarız biz motorcular, arabamla hiç bir manzara fotoğrafım yok, arabayı manzara önüne park etmek ve seyretmek aklıma bile gelmediğini şimdi şu an bu yazıyı yazarken hayretler içinde fark ediyorum. Çok ilginç geldi bu bana şimdi, demek ki Manzara ve Motosiklet ayrılmaz bir bütün: kısacası
“MM”

“Motorum olmadan asla”

 

Yolumun devamında sırada Dalyan vardı. Oranın doğası, Dalyan boğazı ve manzaralar beni büyüledi. Kaunos Kral Mezarlığı ve Kaunos Antik Kenti de buradadır. Ufak ve sevimli merkezine geldikten sonra İztuzu Plajı tabelasını takip ettim, yol Dalyan boğazın kenarından götürdü beni, manzarasından ve doğasından dolayı sürüşüm bir belgesel programı gibiydi. İlerde bir bölümde yol çalışması vardı, balçık ve çok bozuk toprak zeminden gittim. İnşaat alanı gibi olmuş bu yolda fotoğraflık için harika yol manzaraları vardı, ama vakit kaybetmemek için dönüşte resimlerimi çekerim deyip sürüşüme devam ettim. Yolun devamında tekrar asfalta çıktığımda pamuk tarlaları çıktı karşıma, onları daha yakından görmeliydim ve durdum. Ekim ayın sonlarında bile olsak, tarlalarda hala güzellikler varmış. Pamuk kocaman çiçekler şeklinde açmıştı, avuçlarımın arasında tuttum onları, ne kadar doğal ve yumuşacıktı anlatamam. Gözümün alabildiği yere kadar uzanıyorlardı ve tabii ki tarlanın içine daldım, hatta evime hatıra götürmek için pamuk topladım bir tane ve onu itina ile çantama ezilmeyecek şekilde koydum. Şimdi salonumda duruyor, ona baktıkça o tarladaki sevincimi ve Dalyan’ı hisseder gibi oluyorum. Nasıl güzel bir şey bu böyle, bembeyaz yumuşacık ve tamamen doğal gerçek pamuk ellerimin arasındaydı. Dalyan’ın doğa harikalarının bir tanesi de Sülüngür Gölüdür. Yolum üzerinde dikkatimi çeken ve nereye gitti de belli olmayan dar toprak yollara girdim, tepelere tırmandım biraz, heyecan hissettim, çünkü dar ve dik yollardı, gittikçe çakıllaşan bozuk yol kenara da çok yakındı, heyecan hissetmemek anormalik olurdu. Geri dönmek için motoru döndürmek için bazen uygun bir yer bulmak zor oluyordu. Hep geri dönüp esas İztuzu yolundan devam ettim, o beni Sülüngür Gölüne götürüyor zaten. Göl ve yol manzaranın güzelliği saatlerimi çalmıştı resmen. Motorumla Dalyan yollarında olmak ve sürüş yapmak çok anlamlıydı, kesinlikle tavsiye ederim.

Dalyan, İztuzu kumsalı ile doğanın bir cennetidir. Nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan deniz kaplumbağaları Caretta Carettaların dünyada yaşayabildiği son noktalardan biri İztuzu kumsalıdır. İnce kumlu bu kumsala kolayca çukur kazıp, yumurta bırakabilen kaplumbağaların sayısı her geçen yıl artıyormuş. Bütün dünya denizlerini dolaşan kaplumbağalar, yumurtalarını sadece kendilerinin dünyaya göz açtıkları kumsala bırakıyorlarmış. Asla başka bir kumsala yumurtlamıyorlar, yumurtalarını bırakmak için İztuzu plajına geliyorlar. Hayran kalmamak elde değil. Sahip olduğumuz bu harika İztuzu plajı koruma altındadır. Çevreyi gezdikten sonra sonunda dönüşe yani Fethiye yoluna geri dönmeye karar verdim. Gelirken geçtiğim o bozuk ve balçıklı yolda fotoğraf çekimi de yapacağımı unutmamıştım, ancak hiç fark etmeden kestirme bir yoldan direkt Dalyan merkezine varmıştım. Dalyan boğazın yanından geçen yola sapmamışım. Bu kadar çabuk Dalyan’a gelmiş olamam ki diye düşündüm, o bozuk inşaat yoldan da geçmemiştim ki daha. “Neresi ki burası? Ne kadar da çok Dalyan’a benziyor, tıpkısı aynısı” diye şaşkın şaşkın kalakalmıştım. Bu kadar benzerlik de olmaz ki, aklım karışmıştı. Etrafa tekrar tekrar baktım, evet burası Dalyan. Aslında çok iyi de oldu, çünkü hava akşama dönmeye başlamıştı, kararmaya başlıyordu, oyalanmak için pek de vaktim kalmamıştı, yoksa acaba Dalyan’da mı konaklasam diye düşündüm, buralardan hiç ayrılmak istemedim.


Bir bankta yaşlı bir çift oturuyordu, motorumla durmuştum zaten, sevimli çifte sordum “Acaba Dalyan’da öğretmen evi var mı?” Burada kalmak için kesin karar vermemiştim aslında, daha çok merak yüzünden sordum, Fethiye’ye devam etmeyi düşünüyordum yine de bilmek istedim, hoşuma giderse belki de burada kalırdım. Bu küçük yerleşim yerinde büyük ihtimalle öğretmen evi yoktur zaten, ama merakımı gidermem lazımdı. Yerli insanlarla böyle ufak sohbetler gezime farklı tecrübeler katıyor. Amca “Bilmiyorum” dedi ve birini gösterdi bana, yolun diğer tarafında hiç ama hiç sormayı düşünmediğim tarz birini gösterdi, “O bilir” dedi. “Gerek yok amca zahmet etme, ona sormaya gerek yok, sorun değil.” dememle aynı anda o garip adama seslenmişti bile. Kesinlikle ona sormasını istememiştim, amca kendince iyilik yapıyordu, ama benim hoşuma gitmedi, önyargı da bir yargıdır benim için. Tedbirli ve dikkatli olmak daima önemlidir benim için. Gereksiz bir tedbir de olsa kendime ait kurallarımdan dolayı hoşlanmadım bu durumdan, yoluma zaten devam edeceğimi söyleyip teşekkür edip motoruma binip gittim.

Sürüşüm gayet keyifli devam ediyordu, yollar çok iyi durumdaydı, istikametimin üzerinde Ortanca ve Göcek vardı. Göcek tabelasını görünce içim gitti, oraya da ineyim, gezeyim göreyim diye içim gitti, ama artık sürüşe ara vermeden gitmek istiyordum ve teğet geçtim. Fethiye’ye yaklaşırken bir sevinç hissetmeye başladım, çünkü sadece Fethiye’ye değil, aynı zamanda çok sevdiğim Kaş’a giden o virajlı sahil yoluna yaklaşıyordum. Artık hava sıcaklığı azalmaya ve gündüzün yerini geçe almaya başlıyordu. Fethiye’ye giden eski yolu severim, etrafı ormanla çevrili, gizemli ve karanlık bastığı için ürkütücüydü. Yalnız olduğum için karanlık zaten daha da ürkütücü oluyor. Yeşilliğin ve ağaçların arasından geçen yollarda sürüşü sevdiğim için Göcek tünelinden geçmedim, onun yerine eski yoldan Göcek geçidini tırmanmayı tercih ettim, karanlığa rağmen. Göcek Geçidi, Muğla-Antalya karayolu üzerinde bulunuyor. Yolun dar olması ve eğimin yüksek olması nedeni ile 2006 yılında bu geçide alternatif olarak Göcek Tüneli yapılmıştır. Geçit üzerinden toplamda 5,5 km olan yol Göcek tünel sayesinde 800 metreye düşmüştür. Tabii ki ben eski yolu ve yükseklere tırmanarak manzaranın içinden geçmek için 5,5 km lik uzun yolu tercih ettim. O yoldayken karanlık iyice bastı, kısacık mesafeli olan Bodrum Fethiye arası güzergah bütün gün sürmüştü, sanki çok uzaklardan geliyormuşum gibiydim.

Her yeri görmek istersen, “Acaba bu yol nereye gidiyor?” deyip sürekli başka başka istikametleri görmek için yoldan saparsan ve hep uzun olan yolları seçersen, hatta çok hoşuma giden yolları geri dönerek çift gidersen bütün gününü kolaylıkla harcarsın. Fethiye’ye yaklaşıyordum artık, yükseğe tırmanırken tünel girişini ve yapılan tüm yeni yol bağlantılarını izleyebiliyorsunuz. Cam ormanın arasından geçerken hava iyice serinledi ve puslandı, gece karanlığı vardı. Yol çok tenhaydı. İniş bittiğinde Fethiye öğretmen evinin yolunu kolayca bulmak için navigasyon sistemimi ayarladım. Gece varış yaptığıma inanamadım açıkcası. Kısa mesafelik yol çok dolu dolu geçmişti, acaba gündüz ben birşey yemişmiydim ki? Onu bile hatırlayamadım, açım galiba. Öğretmen evi beni çok şaşırtmıştı, bakımlı havuzlu ışıl ışıl bir yere gelmiştim. Kahvaltı dahil gecelik fiyatı 55 TL idi. Motorumu park edebileceğim bir bahçesi olduğunu görmek beni ayrıca çok sevindirmişti. Odama geçtiğimde çantamda bir elma ve kurabiyelerimi buldum, onlarla idare edip erkenden uyumak istedim, çünkü bir an önce ertesi gün olsun istiyordum. Ertesi gün çok sevidğim Kaş sahil yolunda sürüş yapacaktım nihayet, çok yaklaşmıştım artık, Kaputaş yollarında olacaktım. Bu sevinç yüzünden uyuyup hemen ertesi gün olsun istiyordum. Açtım, ama dışarıya çıkıp yemek yemek için bile vakit harcamak istemedim. Erkenden bu Kaş yolları hayalleriyle ikinci günümü bu şekilde bitirmiştim.

Cevap bırakın