Menu
in

Trafik Sigortasına Neler Oluyor Böyle?

Yazar: Alişan Fidan

Zorunlu trafik sigortası, önceden kimsenin dert etmediği fakat şu an herkesin daha ucuza bulabilmek için kendini paraladığı bir şey haline geldi. Buna yol açan neydi? Hükümetin sigorta şirketleri üzerinde olan fiyat sınırlamalarını kaldırmasından sonra firmaların aralarında anlaşarak “nasıl olsa zorunlu” diye vatandaşı sömürmesi mi? Yoksa batan firmaların sorumluluklarının diğer firmalara yıkılmasıyla oluşan zararlar mı?

Bu konuya olabildiğince objektif yaklaşarak yaptığım incelemeleri size aktarmaya çalışacağım.Her şey yapılan bir mevzuat değişikliği ile başladı. 1 Haziran 2015 tarihinden itibaren geçerli olacak olan yeni mevzuatta birçok şey değişiyordu. “Sigorta firması, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında üçüncü şahısların ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı, sigortalıya düşen hukuki sorumluluk çerçevesinde genel şartlarda içeriği belirlenmiş tazminatlara ilişkin talepleri, kaza tarihi itibariyle geçerli zorunlu sigorta limitleri dahilinde karşılayacak.

 

 

 

 

 

Sigortanın kapsamı, üçüncü şahısların, sigortalının Karayolları Trafik Kanunu çerçevesinde sorumluluk riski kapsamında, isteyebilecekleri tazminat talepleri ile sınırlı olacak.” Eminim üstteki satırlardan pek bir şey anlamadınız.Ne yalan söyleyeyim ilkten ben de anlamamıştım. Tek aklıma gelen “Yine bizi yamultacaklar ama haydi hayırlısı” demek olmuştu. Daha sonra işin derinine inince son kullanıcının başına bir şeyler geldiğinde yararlı olacak değişiklikler gibi gözüküyordu. Dilerseniz yukarıda anlatılmak isteneni biraz irdeleyelim. Bu yeni dönem gelmeden önce 2013 yılında sigortalar serbest piyasaya bırakılmıştı. Şirketlerin savunmasına göre serbest piyasaya geçişten sonra rekabetten dolayı fiyatlar düştü. Ancak hükümetin istediği teminatların bedeli yükselince fiyatlar cidden artmak zorunda kaldı. Ayrıca bir de tavan fiyat uygulaması var tabii… Diğer bir savunma ise şirketlerin zaten önceden de bu kalemde zarar ettiği fakat zorunlu trafik sigortasını müşterilerine sağlamak zorunda olduklarından diğer kalemlerdeki kârlarını buradaki zararı kapatarak durumu kurtardıklarıydı. Öncelikle teminat türlerine belli bir standart geldi.

 

 

Kişinin kazada uğrayacağı sakatlıktan dolayı ileride uğrayacağı ekonomik kayıp dahil her şey bu sigortadan karşılanacaktı. Ayrıca protez, bakıcı masrafları, çalışma hayatının tedavi süresince etkilenmesinden doğan gelir eksikliği gibi masraflar da yine sigorta tarafından ödenmek zorunda bırakıldı. Bunun kazada uzvunu kaybeden veya yaralanan kişiler için yararlı olduğunu görmemiz zor değil. Esas dananın kuyruğu ise şirketlerin geriye dönük tazminat ödemeye mahkum bırakılmalarında kopuyor. Ayrıca onarım masraflarında da bir dizi düzenlemeye gidildi. Kaza tarihine göre model yılından itibaren 3 yılı geçmeyen motorlu araçlarda hasar gören parça, onarımı mümkün değilse öncelikle orijinaliyle, orijinal parçanın bulunmaması durumunda eşdeğer veya ömrünü tamamlamış araçlar mevzuatı kapsamındaki araçlardan elde edilen orijinal parça ile değiştirilecekti. Hatta eğer araç artık onarımla kullanılamayacak (pert) hale geldiyse eğer araç tam hasara uğramış sayılacak ve hurda tescil belgesi sigorta firmasına teslim edilerek aracın bedeli alınabilecekti.

 

 

 

 

Tamam, şimdi bunlar güzel şeyler, ancak bir anda %600’lere varan artışlar görünce insan durup düşünüyor. İnsanların 1.500 – 2.000 TL bandında aldıkları “iş görsün” tarzı motosikletlere yine neredeyse motosiklet parası kadar sigorta çıkmasını pek adil bulmadım. Yükselen vergilerden sonra (hem ÖTV hem MTV) bir de bunlar çıkınca insan motosikletin otomobile karşılık ekonomik ulaşım seçeneği olarak ön plana çıkmış bir taşıt olduğunu unutmaya başlıyor. Herkes 20-30 bin TL’lik motosikletlere binmiyor ki… Köyden şehir içine inmek veya öğrenci bütçesiyle yaşarken otobüste tıklım tıklım gitmemek gibi nedenlerle sadece taşıt gözüyle bakarak motosiklet kullanan insanlar var. Ne yani bu bir nevi “Parası olmayan binmesin kardeşim!” demek mi? Primler yükselmek mecburiyetinde kalabilir, bunu anlarım. Ancak motosikletin ücreti kadar prim fiyatı? Bu kulağa pek mantıklı gelmiyor.Tabii bu fiyatlandırmalar piyasaya anında etki etti. Özellikle ikinci el otomobil ve motosikletlerin satışında ciddi bir düşüş var. 3.000 TL’ye aldığı motosiklete 1.500 TL sigorta çıkınca insanlar isyan etti ve kulaktan kulağa yayılan (bunda forumların etkisi büyük) ortalama prim fiyatlarının duyulmasıyla insanlar araç almaya iyice korkar hale geldi.

 

 

İyimser bir bakış açısından yaklaşırsak belki de bu durum, son dönemde oluşan araç fiyatlarının aşırı yükselmesi balonunu patlatabilir. Ancak neresinden bakarsak bakalım yapılan düzenlemeler yine alt ve orta gelire sahip vergisini düzenli ödeyen vatandaşı vurdu. Diğer bir etki ise sigorta zorunlu olmasına rağmen aracına sigorta yaptıran insan sayısının Ağustos 2015’den beri %2 düşmesi. Evet zorunlu ve %2 düştü! Trafiğe sürekli çıkan araç sayısı artarken zorunlu olan bir şeyin alıcısı %2 düşüyorsa bu politikaların doğruluğu hem hükümet hem de sigortacılar tarafından oturulup gözden geçirilmeli gibi görünüyor. Bugün toplamda 3 milyon 800 bin araç sigortasız olarak dolaşıyor! Mesele giderek ciddileşiyor. Bu şekilde devam edilirse eğer sigortasız olarak dolaşan araç sayısı önümüzdeki aylarda bir %2 daha artabilir. 3 milyon 800 bin gibi bir rakamın %2’si 76.000 adet yapıyor. Bu sıkça kaza yaşanan ülkemizde sigortaya sahip olmayan bir araçla kazaya karışma ihtimalimiz gittikçe artıyor demek. Yani maddi hasarı boş verirsek sadece doğabilecek bir sakatlık durumunda mahkeme mahkeme gezip hakkınızı aramak için muhatap bulmaya çalışacaksınız demek oluyor. Sizin anlayacağınız bu artık toplumsal bir mesele halini aldı. Bunun nasıl düzeltilebileceğine dair naçizane birkaç düşüncem mevcut.

 

 

 

Üstteki görsel “Yarışan Minibüsler Dehşet Saçtı” başlıklı bir haberden alınmıştır.

 

 

 

Ticari araçlara getirilen tavan fiyat uygulamasının kaldırılması:

Evet böyle bir karar son düzenlemeyle beraber geldi. Yapılan düzenleme ile; Kamyon Azami Brüt Prim 6.000 TL, Kamyonet Azami Brüt 2.000 TL, Minibüs Azami Brüt Prim 3.300 TL, Otobüs (sürücü dahil 18-30 koltuk) 5.700 TL, Otobüs (sürücü dahil 31 ve üstü koltuk) 17.700 TL, Taksi 5.400 TL olarak belirlenen tavan fiyatlar uygulanması kararı alındı. Yani bu şu demek: Bir ticari aracın sürücüsü tavan miktar primine 5 kaza sonra ulaşıyor diyelim. Bu adam yılda 50 kere de kaza yapsa yine tavan miktar primini verecek demek oluyor. Buradaki fark kimden çıkacak? Bildiniz; sizden! Yılda terör estirir şekilde 1 milyon kilometre yapan sürücünün hasarının faturası günde evi ile işi arasında 15 km yapan vatandaşa çıkıyor.

 

 

Sürekli terör estirir şekilde sürdüklerinden dolayı kazalara karışan ticari araç sürücülerinin (kurallara uyarak süren azınlığı bu tanımın dışında bırakıyorum.) masrafını bize “kitleyeceğinize” niçin onları eğitmiyorsunuz? Bu durumda bana “Sürücüleri eğitmek sigorta şirketlerinin işi değil” diyebilirsiniz. Doğru da söylemiş olursunuz fakat bu artık toplumsal bir sorun halini aldı ve toplumsal sorunlar direk olarak hükümeti de ilgilendirir. Buradan yola çıkarsak hükümetin ticari araç sürücülerine hem eğitim vererek işi belli bir standarda getirmesi hem de kural dışı sürenlere karşı çok ciddi yaptırımlarda bulunması şart. Buna yaptırım olarak hem ceza(SRC belgesi ve ehliyet iptali de dahil) hem de astronomik rakamlara yükselen sigorta primlerini eklerseniz iyi sürücü ve kötü sürücü bir süre sonra birbirinden ayrılır ve sürekli kazaya karışan sürücüler primleri yükseldiğinden ya iyi bir sürücü olmayı öğrenirler ya da bu diyardan giderler.

 

 

 

 

Servislerin ve eksperlerin kontrolü:

Sigortadan yaptırılıyor diye serviste faturanın kabartılmasını mutlaka duymuşsunuzdur. İşte bu durum her ne kadar gizlenmeye çalışılsa da herkes tarafından bilinen bir gerçek. “Servisleri zaten eksperler kontrol ediyor.” diyenleriniz olursa işte ben de tam olarak sorunun üstüne bastınız diyeceğim. Türkiye’de tanıdığın ve muhatabın ilerlediği yerlerde mutlaka bir şeyler olur. Bu konuya belki çok şüpheci yaklaşıyorum fakat bana göre eksperleri kontrol eden müfettişler daha sıkı davranmalı. Hatta belki daha farklı bir müfettişlik sistemine bile geçilebilir. Bu müfettişlerin eksperler ve servisler ile hiçbir muhatap olma şansı bulunmamalı ve sadece faturada gösterilen miktar ile araçta olan hasarın doğru orantılı olup olmadığını inceleyip karar almalılar. Eğer bu inceleme kısımları ciddi şekilde doğru işlerse yakalanan çalışanlar ve servisler piyasadan silinecekler.

 

 

 

 

Sistem bir kez kirli suyunu akıttıktan sonra böyle bir durumun oluşup oluşmadığını anlamak öncekinden çok daha kolay olacaktır ve silinen kişilerin yerini doldurmuş olanlar da sistemin çok sıkı kontrol edildiğini bildiklerinden buna cesaret edemeyeceklerdir. Örneğin ABD’de az hasarlı araçları “pert” kategorisine sokarak aracın çok düşük fiyata sigorta şirketi tarafından açık arttırma ile tanıdık galericilere satılmasına (tabi ki belli bir pay karşılığında) ön ayak olan bir eksper çetesi yakalanmıştı. Bu çetenin üyelerinden bazılarına 190 yıl hapis cezası verilmişti. Yani sonuç olarak sistemde bir şeylerin yanlış gittiği çok açık. Primler bu kadar yükselmesine rağmen sigorta şirketleri hala zarar açıklıyorsa ve halk artık isyan noktasına geldiyse yanlış bir şeyler mevcut demektir. Gelinen noktada hem hükümet hem de sigorta şirketlerinin yöneticilerinin takkeyi önlerine koyup bir düşünmeleri gerekiyor. Bu artık ciddi bir şekilde toplumsal bir mesele halini alıyor. Umarız yetkililer en kısa sürede çözüm bulurlar.

Cevap bırakın