in

Yamaha Tracer İle 1000 Kilometre

Pistte Kamyon Trafiği Yaratmak

Geçen sayıda Dadaş’tan Yamaha Tracer’ı nasıl aldığımız anlatmış, Düzce’den sürerek İstanbul’a gelmek dışında pek bir aktivitemizin olmadığından bahsetmiştik. Bu bir ay boyunca, yine fazla binmiş sayılmasak da, ilk 1000 kilometreyi tamamlamayı başardık. Üstelik de rodajın sonunu pistte; İstanbul Park’ta tamamladık. Sonra da Yamaha Anadolu’ya gidip, Bahadır İmrehan’dan Anadolu’nun hikayesini ve bu sektör üzerine düşündüklerini dinlerken, aradan da 1000 kilometre bakımını çıkarttık. Düzce’den döndüğümde motorun kilometresi 200 küsuru gösteriyordu. Bir-iki hafta boyunca motoru şehiriçinde kullandım. Tracer’ın en güzel tarafı, sanırım hafifliği. Teknik açıdan kağıt üzerinde hafif olduğu kadar, yolda, virajda ve manevra anında da öyle hissediliyor. Şehiriçinde olumsuz denebilecek bence tek özelliği var, gidon turu biraz kısa. Bazen döner denilen yerden dönmeyebiliyor. Dışarıdan bakınca motorun arka taraflarının henüz üretimi bitmemiş gibi görünmesi kimi kullanıcıya ters gelebilir. Ama bence MT serisinin en güzel tarafı bu teknolojik, yarı bitmiş gibi görünmesi. Normalde çıplak MT-09’da 189kg olan ağırlık, öndeki giysiler yüklenince 210 kiloya ulaşmış. Daha önce bu tür bir motora bindiyseniz, bu alet onlar arasında en hafif hissettireni.

 

Motoru alıp da uzun yola çıkınca, gördüm ki, ön cam çok fena. Bunu sanırım rüzgar tüneline falan sokmamışlar. Ben uzun boylu da değilim, 3 farklı kademeye sahip olmasına rağmen, en üst kademede bile sağdan soldan türbülans ve camın üstünden gelen bir rüzgar sesi yapıyor (kulaklar tıkalı haldeyken bile). Elimi uzatıp dört parmakla rüzgar spoyleri gibi yapıyorum, her şey güllük gülistanlık. Bunu çözmek için hemen Yamaha aksesuar listesine bakıyorum. 400 TL’ye şimdikinden 17cm(!) daha yüksek bir tur camı yapmışlar. Dev gibi. 17 cm fazlalığı olmasaydı da, şekli şemali Puig gibi firmalarınkine benzese olmaz mıydı? Üstelik de bunu takınca elcik korumaların üzerindeki iki parçanın da sökülmesi gerekiyormuş. Çeşitli arayışlara girdim. En sağlıklısı aksesuar üreten bazı firmalara bakmak, ancak oralardan kırılmadan cam gelir mi diyerek ondan da vazgeçtim. Touratech İstanbul’a, Onur Üstem’e gittim. Bana bir motordan söktüğü Touratech rüzgar saptırıcıyı bendeki motora takıp denememi, uzun bir dolaşıp gelmemi söyledi. Süper hizmet! Çıktım, TEM’den E5’e, oradan tekrar dükkana döndüm. Tepde yarattığı ağırlık yüzünden orjinal cam biraz fazla sallansa da, Touratech cam benim işimi gördü. Üstelik kilit mekanizması da mevcut.

 

 

Yamaha Tracer İle 1000 Kilometre 1. İçerik Fotoğrafı

 

 

 

Şile-Ağva, olmadı Kandıra!

 

İstanbullu motorcunun vazgeçilmez rotası Şile yolu yine bol kamyonlu. O kadar fazla kamyon var ki, tahminen çoğu üçüncü köprü bağlantı yolları üzerinde çalışıyorlar. Yiye yiye bitiremediler şu toprakları. Ne bereketli şehirmiş! Şile yolu pek geniş ve hızlı virajlara sahip; Tracer buralar güzel performans gösteriyor. Sonra yol bititip daralıyor, bir noktada ikiye ayrılıyor; sahil yolu, kara tarafı yolu. Her zaman olduğu gibi kara tarafını, yani Teke yolunu tercih edip dalıyoruz. Asfaltta yer yer güzel düzeltmeler yapılmış. Tracer burada asıl prformansını gösteriyor. Birbiri ardına gelen kısa virajlarda motoru kaldırıp bir sonraki viraja hazırlamak o kadar kolay ki! İşte hafif motorun bütün avantajları burada ortaya çıkıyor. Üzerinde gelen Dunlop lastikleri çok beğendim. Hem İstanbul’un kaygan asfaltında, hem Teke tafındaki Kuzey orman yollarında, hem de biraz sonra anlatacağım pistte harika performans gösterdiler. Özellikle pistte, frenle girdiğim pist virajlarında ön lastik daha önce hiç yapamadığım bir şekilde sıfıra inerken, hiç bir tehlike yaratmamasını lastiğe bağladım. Dunlop’lar genel olarak geç ısınmalarıyla tanınmakla birlikte, açıkçası bu lastiklerle ilgili –şimdilik- söylenecek hiç bir kusur bulamadım. Bundan yola çıkarak, şimdilerde genelde moda olan “yeni motor alınca yanında standart gelen lastik değiştirme masrafı”nı Tracer’da yapmayacaksınız gibi görünüyor. Motorun aynaları, daha doğrusu aynaların kısa kolları, çok kötü. Neden o kadar kısa kollar koymuşlar, bunlardan arkayı görebilen var mı, çok merak ediyorum.

 

Gerçi aynı motordan alan Özgür isimli bir arkadaşımız, arkayı son derece güzel gördüğünü söylese de, ben göremedim. Neyse ki kolayca yerinden çıkıyor, erkek-dişi yönleri olan 5’er cm’lik iki uzatma ile aynaları yeniden taktım, şimdi iyi gösteriyorlar. Üstelik de gidon uçlarını geçmediler. Gösterge grubu güzel; hem zengin, hem de anlık tüketim, çift tripmetre, ortalama tüketim, motor ısısı, dış ısı gibi bir sürü bilgiyi dönüşümlü olarak gösteriyor. Üstelik de bu menüleri kontrol edip istediğiniz kadarını istediğiniz biçimde görebiliyorsunuz. Elcik ısıtma sistemi daha önceki test motorumuz Capo’da da opsiyonel olarak takılabiliyordu, buna da güzel iki tane elcik yapmışlar, bunları mevcutlarla değiştirip hazır fişlerine bağlarsanız, hooop, elcik ısıtma ekran üzerinden çalışıyor. Gelgelelim fiyat kol böreği gibi, 600 tl, henüz sorduğum bayilerde de bulamadım. Debriyaj yolda ya da duran trafikte dahi oldukça yumuşak, telli olarak tasarlanmış. Frenlerini, ABS’nin devreye giriş oranını beğendim. Frenler güçlü, ama dozajı çok iyi ayarlanmış; ne gözleri yerinden fırlatıyor, ne de duramayacakmış gibi korkular hissettiriyor. Arka fren Ducati Multi’nin meşhur çalışmayan arka frenin aksine çok iyi çalışıyor, ABS çalışmadan önce de epeyce iş görüyor. Tracer’ın motoru elektrik motoru esnekliğine sahip. 4 veya 5. viteste sürekli ve her hızda gidebilirsiniz neredeyse. Teke’ye vardığımızda o kadar gazlı ve düşük viteste sürmeye karşı, tüketimin 5,7-5,8’i aşmadığını görüyorum. Bu arada, yakıt tüketim göstergesi, depoyu doldurarak yaptığım ölçümlere göre aşırı doğru göstemese de, doğru bir çizgide size tüketimi gösteriyor. %2-3’lük yanılma payları normal görünmeli. Teke’de, Tracy’nin tadına doyamamış haldeyiz, Ağva’ya devam ediyoruz. Öğlen verdiğimiz mola sonrası yeniden Teke’ye dönüp, Darlık Barajı yönüne dönüyoruz. O çevrede yollar ihya edilmiş. Tracy’nin önü kalkmak istiyor, şahlana şahlana ilerliyoruz, 2 motosiklet.

 

 

Yamaha Tracer İle 1000 Kilometre 2. İçerik Fotoğrafı

 

 

 

A mı, B mi, C mi?

 

Bilindiği üzere motosikletin çeşitli ateşleme haritaları var. Bunlar sağ koldaki “mode” düğmesi ile kontrol ediliyor. A’sı, B’si, ve standart modu mevcut. Kimi arkadaşlar herhalde ağırkanlı anlamına B’ye Bahattin, Burhanettin gibi isimler takıyorlar. Bu mode, sanırım gücün biraz kısıtlandığı, diğer firmalarda “yağmur” modu olarak geçen mod. Herşey çok iyi ayarlanmış. Yağmurda veya tozlu yollarda herhangi bir sürpriz yaşamamak için bu modu seçmenizi öneririm. Evet güç kısıtlanıyor, ama motorun genel özellikleri ve hareket kabiliyeti değişmiyor. Çıplak MT-09 yürek hoplatan A modu gaz kontrolü için bir sürü eleştiriler almış ve “süspansiyonları da aksine saldırıda yumuşak kalıyor” demişti, yabancı basın. Bazı testlerde “işte A modu”, “uçuyoruz” gibi yorumlar yapılsa da, bu alet 1200’lük 150 beygirlik canavarlardan biri değil, bunu unutmamak lazım. A modunu bu motorda gerçekten iyileştirmişler, ve bu modda iken çok seri hızlanmalar yaşamak, akıcı kullanmak, çekiş kontrolü kapatırsanız tek tekerler falan yapmak, çocuk oyuncağı. Ben bu konuda pek becerikli değilim, ona rağmen ön tekerleği yerden kesmeyi başarabildim, üstelik sadece gaz kolu marifeti ile. “Süspansiyonlar yumuşak” eleştirisi üzerine bu sefer de bunda süspansiyonu sertleştirmişler. Önde tek kolda, ve arkadaki monoamortisörde çeşitli ayarlar yapmak mümkün görünüyor. Hafif sert olan standart ayarları şimdilik kurcalamadım, bunun sonucunda da Ağva yollarında biraz zıplamayı kötü bir şey olarak görmedim.

 

Motorun yolda ve şehiriçinde sürücüye verdiği ısı, KTM ve benzeri dev motorlardan sonra yok gibi denebilir. Bu konuda da kendisini çok başarılı buldum. Mode konusunu yine gazla kapatacak olursak; Yamaha’nın bu yeni makinası acayip esnek. 5-6’da olsanız bile 50’den itibaren sarsmadan toparlıyor. Her viteste, her yerde güç var, sarsma, tekleme yok. Her viteste son hıza gider gibi davranıyor, ha, 2. viteste 200 yapmıyor elbette, ama vitesleri şakır şukur değiştirirseniz pat diye son hıza gelip oturmak sadece an meselesi. 6. vites overdrive gibi tasarlanmış, yani 5’te son hıza ulaşıp atarsanız, hız daha yükselmiyor, devir ve tüketim düşsün denmiş herhalde. 5. viteste son hıza ulaşabiliyor. Zincir yağlama işini Caponord’da çözmüştüm, sürekli bir yağlama ile zincir hafif ıslak olursa, hem ömrü uzuyor, hem de basit bir yıkama ile tertemiz oluyordu. Yapışkan zincir yağlarından çok hoşlanmıyorum. Motor ısındığı zaman akışkan olup her yere bulaşıyor veya ön dişli civarında motorun üzerinden akıyor, donunca da hiç bir şekilde temizlenemiyorlar. Bunu Tracer’da yaşamamak için 1.75 TL’ye malettiğim bir basit düzenek kurdum. Sele altına, yan karenajın içine bir tane at iğnesi kılıklı enjektör yerleştirdim. Ucuna da serumlarda kullanılan açma-kapamalı bir hortum(büyük eczanelerde bulunuyor) taktım. Hortumu güzelce gizledim, aşağı indirip ön dişliye damlatacak biçimde bağladım. Şimdi yola çıkarken hafifçe açıyorum, dakikada 1-2 damla akacak biçimde zincir güzelce yağlanıyor. Bunu pistte de denedim, hız yaptığım halde hiç bir yere aşırı sıçrama olmadı. Yakıt tüketimi 5-6 litre/100 km arasında. Sürekli gazlamıyor ve 90-120 arası gidiyorsanız 5’in altına bile düşülebilir. Pistteki tüketim ise 7 litre/100km civarında oldu.

 

Pist İzlenimleri

 

1000 kilometreye yaklaştığımda, haftasonunda İstanbul Park’ta bir pist günü vardı. Daha önce pistte MT-09’a binmiştim, biraz yumuşak olması dışında hiç fena değildi. Elbette yarışçı iseniz pek bir şey ifade etmez, gelgelelim dışarıdan gelen sivil adamsanız, yoldan gelip direkt piste girebilirsiniz, MT-09 ile. Tracer’ın da kapasitesini görmek için daldık piste. Motor için pist motoru diyemesek de, İstanbul Park gibi hızlı bir pistte dahi yavaş kalıp da ele güne rezil olmadığını görmek sevindirici idi. Motor çok esnek olduğu için 2. vitese hiç düşmeden hızlı virajları 3’le dönüp hemen ardından rahatça gazlamak mümkündü. Pistte motorun en beğendiğim yönü bence mükemmel denebilecek lastikleri oldu. Hiç bir virajda “ulan, dönemiyorum” hissi yaratmadığı gibi, hızlanmalarda herhangi bir kayma da yapmadı. Piste biraz alışıp daha hızlı dönmeye başlayınca, bana göre aşırı uzun sürücü basamakları ucundaki vidalar yere temas etmeye başladı. İkinci seansta hemen bunları söktüm, rahat ettim. Şimdi diyeceksiniz ki bu vidalar motorun yatabileceği güvenli sınırı gösterir, evet doğrudur, gelgelelim, pistte güvenli yatma için biraz daha mesafe bulunuyordu bence. Bunları söktükten sonra bile motorun hiç bir yeri (orta ayak topuzu, yan ayak demiri) yere temas etmedi. Bu konuda da Yamaha son derece başarılı bir iş çıkartmış. Son hız olarak ise pistte 220’yi, düz yolda da 225’i gördüm. Türkiye’den bu motoru ilk alanlardan iki kardeş var, youtube’de videoları var, onların ki de benzer sonuçlar gösteriyor.

 

Sonuç

 

Motora bin kilometre bindikten sonra söyleyebilirim ki; bu alet bir melez. Çıplak değil, ama çıplak gibi apaçilik yapıyor. Enduro değil, ama enduro gibi dik oturuluyor. Spor makina değil, ama spor makina gibi gidiyor.

 

Gerekçeler şöyle:

 

• Çıplak değil, evet ön cam biraz kötü ama, geri kalan giysiler sürücüyü gayet iyi koruyor. Ön cama da Touratech bir uzatma taktım, fena olmadı. Yamaha’da 400 liraya tur camı var, ama o da evlere şenlik bir görünüme sahip. Devasa. Motorla görsel olarak alakası da yok. Çok başarısız bir tasarımcı da olsa, bunu çizdirmek büyük başarı.

 

• Enduro değil. 17’lik ön jant ve 180/55’lik spor arka lastikli enduro omaz zaten. Bir de süspansiyonları rakiplerindeki gibi uzun değil. Belki de bu yüzden, oldukça sert bir yapıya sahip. Sele zaten sert, bu alet de rakipleri kadar “uçan halı taklidi” yapamıyor. Yol çok bozuk olursa zıplamalar mevcut. Ön ve arkada süspansiyon ayarı var.

 

• Spor makina değil, oturuş pozisyonu MT- 09’a göre 1-2 cm daha dik. Bir de sanırım dijital olarak bir kısıtlama koymuşlar, 225’i geçmiyor. 6. vites overdrive gibi tasarlanmış, yani devri ve yakıt tüketimini düşürüyor. Bütün olay 5. viteste gerçekleşiyor, 220’ye kadar kesintisiz tırmanıyor. Üzerine çıkmadığı için de tam bir spor motor diyemiyorum.

 

Arka sele salon salomanje, yumuşak da görünüyor, hanımlar beğenebilir. Ama sürücü selesi sert. Oturuş pozisyonu çok iyi. Sele iki farklı yüksekliğe ayarlanabiliyor ve öne arkaya rahat hareket edebilecek mesafe mevcut.

 

Rodajı pistte bitirdikten sonra acayip bir yağmurda Yamaha Anadolu’ya gittim. 2.7 litre yağ koydular, yağ filtresi, zincir gerginliği, çeşitli fonksiyonların gözle kontrolünü yaptılar. 1000 bakımı dediğimiz şey bu zaten, her şey yolunda mı, değil mi, ona bakıldı. 60 işçilik, 30 mu ne filtre, gerisi de yağ parası (garantideyken illa Yamalube konacakmış, ama Yamalube’ün de her türlü versiyonunu yaptırmışlar) ödedim. Gitmişken bir de Yamaha Anadolu’nun başındaki adam, Bahadır İmrehan ile görüştüm, aşağıda ilgili söyleşiyi okuyabilirsiniz. Bakalım ilerleyen zamanda Tracer ile ne gibi maceralarımız olacak, onu da zamanla yazmaya çalışacağım.

 

 

 

 

Yamaha Tracer İle 1000 Kilometre 3. İçerik Fotoğrafı

 

 

Yamaha Tracer İle 1000 Kilometre 4. İçerik Fotoğrafı

 

SOL: Motorun lifte kaldırılarak vida sıkılığı ve gözle genel kontrolü

SAĞ: Biraz soğuduktan sonra motor yağının boşaltılması

 

 

Yamaha Tracer İle 1000 Kilometre 5. İçerik Fotoğrafı

 

 

Yamaha Tracer İle 1000 Kilometre 6. İçerik Fotoğrafı

 

 

SOL: Motor yağı filtresinin sökülerek uygun orijinal filtre ile değiştirilmesi

SAĞ: 2.8 litre tam sentetik 15 W-50 Yamalube marka yağ konulması (Yamaha garantinin devamı için kendi yağ markasının kullanımını şart koşuyor)

 

 

Yamaha Tracer İle 1000 Kilometre 7. İçerik Fotoğrafı

 

 

Yamaha Tracer İle 1000 Kilometre 8. İçerik Fotoğrafı

 

 

 

Yamaha Tracer İle 1000 Kilometre 9. İçerik Fotoğrafı

 

Bakım sonrası motor serviste yıkanıyor ve temizleniyor.

 

Rodajın sonunu pistte; İstanbul Park’ta tamamladık. Sonra da Yamaha Anadolu’ya gidip, Bahadır İmrehan’dan Anadolu’nun hikayesini ve bu sektör üzerine düşündüklerini dinlerken, aradan da 1000 kilometre bakımını çıkarttık.

 

İKİNCİ GÖRÜŞ: Volkan Kenaroğlu

 

Yamaha Tracer

Bu benim ilk üç silindirli deneyimimdi. Bunca yıldır özellikle ingiliz dergilerinde, malum ingiliz motoru anlatılırken, yere göğe sığdırılamayan üç silindir… Hani şu hakkında; efenim, alt devirleri iki silindir gibi atak, üst devirleri dört silindirli gibi salon salomanj diye methiyeler düzülen. Ben de külahımı işaret ederek, pek bu duruma paye vermezdim. Zira, vapurların her işi yapan değişmez aleti ile hiç birşeyin layıkıyla yapılamadığını tecrübe etmiştim. Tek silindir kullandım. Uzun yol yapılmaz titreşir dediler. Bugüne kadar ki en uzun yollarımı onunla yaptım. Çeşitli iki silindirlileri değişik amaçlarla kullandım. Uzun süre dört silindirli kullandım. Dört silindirliden başkasına binmem!cilere de, Motor dediğin iki silindirli olur!cular kadar itibar etmedim. Tracer’ı kullanınca anladım. Halt etmişim! İngilizciler gerçekten de haklıymış! Denildiği gibi çok kullanışlı bir motor düzeni imiş. Bayıldım! Hemence kurulunca Tracer’ın üzerine, herşey yerli yerinde geldi. Ayağımı peglere kaldırıp, gazı açınca, aklımdan ilk motorun hafif olmasının ne kadar güzel bişi olduğunu geçirdim. Amortisörleri biraz yumuşakça; ama bu iyi bir haber de olabilir. Lorenzo’nun da amortisörlerine çok yumuşak diyorlar. Kendimi biraz bırakınca Tracer’ın ilgi çekici kollarına, amortisörle oldukça iyi anlaşabildiğimi farkettim. Frenler hemen herhangi modern bir motosikletten bekleneceği kadar güven verici. Orta ayak, çakmak girişi, kocaman tutamaçlar sevdiceğinizle gezebilirmişsiniz gibi hissettiriyor. Bunların hepsi, gaz kolunu aşkla çevirdiğinizde buharlaşıyor. Başka bir evrene geçiyorsunuz. O kadar esnek bir motoru var ki, peşisıra gelen virajlı yollarda, karşıki dağları ben yapmışım gibi hissettim. Bir kez kullanınca, neden bu kadar çok sattığını kolaylıkla anlayabilirsiniz.

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

0

Peugeot Metropolis 400 İnceleme

Hero Thriller

REKLAM