Menu
in

Yamaha Tricity 125 – Üç Tekerlekli Scooter Testi

İKİ TEKERLEKLİ “GİBİ YAPAN”
ÜÇ TEKERLEKLİ: YAMAHA TRICITY

Yamaha Tricity: Yeni üç tekerlekli scooter

İlgili Foto / 24 Nisan 2015 | 14:05

Yamaha Tricity 125 Testi

‘Gibi yapmak’ usta tiyatrocu Ferhan Şensoy’un oyunlarında kullandığı bir laftı ve ‘rol kesme’ anlamında kullanılıyordu. Bugün elimizde test motoru olarak Yamaha’nın son oyuncağı, üç tekerlekli bir scooter olan Tricity var. Basından arkadaşlarımız bunun testine gittiler; Amsterdam’ın taş kaplı yollarında konforlu biçimde gezdiler, biraz şehir dışına çıkıp tutuşu acayip asfaltta dizleri yere sürtermiş gibi fotoğraflar çektirdiler. Yazdıklarını okuduk, çok eğlendik. Ama bu alet Türkiye’de, özellikle İstanbul’da ne yapacak diye merak ettik. Yamaha Türkiye’den de test motorunu alınca düştük otobana…

 

Yamaha’nın 125cc’lik su soğutmalı, tek silindirli motoru ile donatılan Tricity, ilk oturuşta bile insana oldukça tanıdık geliyor. Dışarıdan bakınca kimimize garip gelen üçüncü tekerleği, üzerine çıktığınızda hemen unutabilirsiniz. 6,6 litrelik benzin deposunda biraz benzin varmış, 20 liraya hemen doldu. Son benzin indirimi ile benzinin İstanbul litresinin 4,25 lira olduğunu düşünürsek, şimdi doldursak büyük ihtimalle daha da ucuza dolacaktı. Bir sağ bir sol derken Samandıra-Kartal gişelerinden kendimi otobana attım, küçük motorlar ve scooter’lardan alışık olduğum üzere en sağ veya emniyet şeridinden ilerledim. İstanbul’da otoban hızları o denli yükselmiş ki, en ağır kamyonlar bile yanınızdan 100-120 ile geçebiliyor. Testin en başında böylesi bir parkura çıkınca motor haliyle bana yavaş geldi. Gazı çevire çevire ilerledim, zaten bir sonraki durak gişeler, ooh, kurtuldum otobandan! En son çıktığım hız, düzde 90-100 arası, yokuş aşağı üzerine kapanırsam 110’u biraz geçti. 125’lik, 11 beygirlik bir motor için son derece kabul edilebilir bir durum. İtalya’da 300cc altını neden otobana almadıklarını şimdi anlıyorum, sonuç olarak bu aletler otoban için yapılmamış.

 

Motoru test için aldığım dört gün boyunca şehir içinde dolaştım. İşe gittim, geldim. Markete gittim, köprüden geçtim. İstanbul’da normal bir scooter’la her ne yapıyorsam, bununla da yaptım. Detayları merak etmeyenler için, bütün yazıyı okumayın, ben hemen özet geçeyim: Düz zemini sayesinde iniş-biniş çok kolay.

 

Hayır, Piaggio MP3’deki gibi üç tekerleği kilitlemiyor ve normal bir motosiklet gibi sağa sola devriliyor, durunca ayağı yere koymak gerekiyor. Ama o kadar dengeli ki, durmaya yakın hızlarda bile ayağı yere koymadan ilerlemeye devam ediyor. CVT şanzımanlı scooter’ların klasik hastalığı olan debriyajın ısınması, titremesi ve çın çın ötmesi gibi problemler bunda yok. Uzun yolda yavaşmış gibi hissedilse de, şehir içinde gücü son derece yeterli, verdiği güven hissiyatını ise ‘anlatılmaz yaşanır’ gibi beylik bir laf ile özetleyebilirim. Lastikler çok pahalı ürünler olmasa da acayip yol tutuyorlar. Üzerine sanki el arabası lastiği de taksanız, bu alet her şekilde gider. Çok gazlamalı bir şekilde sürdüğümde 2,25-2,40litre/100km gibi bir yakıt tüketimi ölçtüm, bence oldukça iyi bir değer! Sele altına tam bir kask alıyor. Türkiye fiyatı 9.400 lira ve şu anki kur ile 3.490 Euro’luk Avrupa fiyatından ucuz!

 

 

Yamaha Tricity 125 Nedir?

 

Geçen sene Eicma’ya gittiğimizde MT-09’un tanıtılacağını biliyor ve motoru görmek için sabırsızlanıyorduk. Bu esnada Yamaha çok çalışmış, kimselere çaktırmadan ve internete dahi düşürmeden araya bir de MT-07’yi ve de “konsept” adı altında Tricity’yi görücüye çıkarmıştı. MT serisi bu sene bizde olduğu kadar yurtdışında da satış rekorları kırdı. Konsept dedikleri Tricity de üretime o kadar yakın görünüyordu ki, nitekim fuardan bir süre sonra piyasaya çıktı.

 

Yamaha’nın dünyadaki genel krize ve kısıtlı Ar-Ge bütçesine rağmen çalıştığı bu üç tekerlekli araç, diğer rakipleri Piaggio’nun MP3’ü, Quadro, Peugeot gibi markaların üç tekerleklilerinden oldukça farklı. Sözü geçen markaların araçları hem boyut olarak oldukça büyükler, hem de karmaşık ön sistemleri sebebiyle oldukça ağırlar. Ağırlık konusunda kendisine en çok yaklaşabilen üç tekerlekli araç Piaggio’nun Yourban’ı, onun da kuru ağırlığı 205 kilo. Bu aletin ise ıslak ve deposu dolu ağırlığı 152 kilo.

 

Ön taraftaki lastikler arası mesafenin 46 cm olması sayesinde otomobil gibi geniş yer kapladığı için Piaggio MP3 Fransa gibi ülkelerde otomobil ehliyeti ile kullanılabiliyor. Her ne kadar Piaggio da, kullandığım kadarı ile motosiklet gibi davransa da, Yamaha’nın kestiği rol çok daha doğal ve motosiklet hissiyatına yakın gibi geldi bana. Tabii buna tam bir yanıt bulmadan önce, belki Yamaha’nın daha büyük motorlu bir Tricity’sini kullanmayı beklemeliyim.

 

 

Dergimizin yazarlarından Alan Catcarth’ın dergide çıkan yazısında anladığımız kadarı ile Iwata’lı Japon şirket kendisine direkt olarak MP3’ü rakip görüyor. Basın lansmanında anladığımız kadarı ile MP3’ten çokça bahsetmişler. Şunu net olarak söyleyebilirim ki, bu aletin MP3’le pek alakası yok. MP3’ün ağır ön mekanizmaları, öndeki iki tekerleğin varlığını sürücüye her daim hatırlatıyor. O da çok üstün bir araç, ancak bu ondan çok farklı. Hem çok daha ucuz, hem ön taraf çok hafif, hem de çok ucuz. MP3 Yourban’ın Türkiye fiyatı 9.770 Euro, Tricity ise 9.400 lira. Kısa bir göz atma ile anlayabiliyoruz ki; Tricity Piaggio’nun üçte biri fiyatına satılıyor. (Elbette Yourban’ın pahalılığının asıl sebebi 300cc’lik motoru ve %37’lik ÖTV’si)

 

Yamaha Tricity 125 Sürüş İzlenimleri

 

Otoban’da yavaş kalmasını motor hacmi sebebiyle normal karşıladığım Tricity’nin, şehir içi performansı ise harika. Özellikle frenlerine hayran kaldım. Ön-arka kombine çalışan frenler ile motor ABS’ye gerek kalmadan ıslakta bile çok kısa sürede duruyor. Bu harika fren performansı karşısında eğildim, inceledim; hayır, öyle kombine Brembo’lar, karmaşık fren sistemleri ve pahalı komponentler yok. Demek ki onlar olmadan da tasarım yolu ile böyle bir performans elde edilebiliyormuş. Frenlemedeki bu başarı Tricity’nin Nissin UBS (Unified Brake System) adındaki mekanizmanın sağ manetin yalnızca önde her iki tekerlekte de bulunan 220 mm’lik çift diski tutmasıyla ve soldaki ortağının hem ön hem de arkadaki 230 mm’lik diski kontrol etmesiyle sağlanıyor. Hayran kaldığım ikinci nokta, motora inip binmenin kolaylığı ve pratikliği. Ayağı içine ve dışına atmak çok kolay, sele pozisyonu iyi ayarlanmış. Çok ani fren gerektiğinde ve yapıldığında motordan hafifçe kaysanız bile dizler kısa bir süre sonra öndeki düz ve genişçe göğse yaslanıyor. Bu sayede motorla bütünleşiyor gibi hissediyor insan. Ha, buradan diz mesafesi yetersizmiş gibi bir izlenim çıkmasın, diz mesafesi her türlü adam için son derece yeterli.

 

 

Motorun performansı şehir içinde optimum seviyede. Yamaha’nın Tricity’de kullandığı çelik yerine alüminyum silindir içindeki güçlendirilmiş pistona sahip üstten tek egzantrikli motor 40.000 adet üretilmiş bir başka Tai yapımı Nuovo Mio SX modelinden alınmış. Yani daha önce oldukça denenmiş ve rüştünü ispatlamış bir motor kullanmışlar. Motor her ne kadar takır takır hoş egzoz sesleri çıkartsa da, hızlanmalarda oldukça cansız bir his veriyor. Bu da muhtemelen 3D EFI’nin yakıt ekonomisine yönelik olarak ayarlanmış olmasından kaynaklanıyor. Yukarıda da yazdığım gibi düzde ulaştığı normal hız 90 km/s civarında. Motorun yakıt tüketiminin düşük olması da beğenilmeyecek gibi değil. Motorla ilgili getirebileceğim tek eleştiri çift arka süspansiyonun sert olması.

 

Yamaha’nın yeni LMW(yatan çoklu tekerlek) mekanizmasının başlıca özelliği; her biri 33 mm, bir çift teleskopik çatalın kullanılması. Basitçe söyleyecek olursak, iki adet ön çatalı alıp 90 derece döndürmüş paralel ama aynı zamanda birbirinden bağımsız çalıştırmışlar. Bu sistem bütün darbeleri oldukça iyi filtre ederken, arkadaki iki tane bazı durumlarda fena vuruyor. Motorun arka süspansiyonu ise ikinci plana atılmış. Bütün enerjilerini öndeki süper sisteme harcamış olmalılar, arka taraf için yedek parça sepetinden bir çift eski amortisör çıkarmış ve arka salıncağa dik TEKNİK ÖZELLİKLER olarak yerleştirmişler. Yay sertliği ayarlanabilir süspansiyonlardan olsalardı belki bu olumsuzluk da kolayca ortadan kalkabilirdi. Fiyatı böyle süper ayarlanmış yeni bir araç için maliyetten tasarrufun kaçınılmaz olduğu gerçek olsa da, ileride daha yüksek hacimli modeller çıkartacak olurlarsa kesinlikle daha iyi amortisör kullanacaklarını umuyorum. Göstergesini Xenter 150’den almışlar. Oldukça güzel görünen bu tamamı dijital de ortada dijital LCD ünitede bir hız saati, saat, dış ortam termometresi, yakıt göstergesi ve kilometre sayacı bulunuyor. Beş uyarı lambası, iki tripmetre, kayış mesafe, sayacı yağ sayacı da panelde bulunan diğer elemanlar. Göstergeler sürüş esnasında oldukça rahat okunuyor. Ön tarafta yer alan geniş ve koruyucu panel sayesinde ön tekerleklerin hiçbirini görmüyorsunuz, ayrıca oldukça uygun şekilde yerleştirilen eşya kancası sayesinde alışveriş paketleriniz veya el çantanızı rahatça taşımanıza imkan veriyor. Selenin altında da 20 litre hacminde SHOEI XR1100 tam kaskımı alabilen bir bölme bulunuyor. Bu özelliğini beğendim. Motora inip binmek de dümdüz olan tabanı sayesinde oldukça konforlu ve kolay.

 

 

İnsan Tricity’nin üzerinde olmaya devam ettikçe, sunduğu sürüşe ve özelliklerine alışmaya başlıyor. Sürücüye verdiği güven ve sürüş kalitesinin yanı sıra, önde iki tekerlek konfigürasyonu gerçekten de daha fazla güvenlik sağlıyor. Bu sadece bir his değil. Bir ara kendi kafamdaki sürüş ayarımı ‘spor’a almışım, gazlarken buldum. Her türlü durumda, hatta ıslakta dahi kaymadan yol almak mümkün. Yere diz koyasım geldiyse de, motorun gücü aletin o denli hızlı gitmesini sağlayamadığı için çok yatmadan da viraj alıyor.

 

Motorun üzerinde oldukça ufak görünen bir ön cam var, ne kadar etkili bilmiyorum ama ben üzerinde rahat ettim. Kuruçeşme Daytona motorda gördüğüm test motoruna Yamaha aksesuarı olan bir ön cam takılmıştı, o da küçüğün tam tersi devasa boyuttaydı, bu kadar büyük bir cama ihtiyaç var mı bilemiyorum. Fotoğraflardan takip ettiğim kadarı ile Yamaha’nın bunun arkası için yaptığı ve aksesuar olarak satılan bir de arka çantası bulunuyor.

 

Yamaha Tricity 125 Yorumu

 

Yamaha; Tricity’yi piyasaya sürerek MT serisi ile ortaya çıkarttığı ‘düşük bütçeli süper alet’ kavramı konusunda yine bir çığır açmış görünüyor. Bu süper aletin belki son hızı deneyimli sürücü arkadaşlara yavaş gelebilir, ancak her ne olursa olsun mutlaka incelenmesi ve denenmesi gereken bir motosiklet olduğunu düşünüyorum. Özellikle virajlara sanki sağ ya da sol ayağı uzatıp yere koymuş gibi stabil gidiyor oluşu, beni kendisine hayran bıraktırdı. 100 kilometrede 2-2,5 litre civarındaki tüketimi de küçük bir depoya sahip olmasına karşın menzilinin epeyce uzun olmasını sağlıyor.

 

Yamaha’nın bu atağına karşı çıkabilecek ve bu fiyat kategorisinde bir rakip çıkarabilecek olan var mı, bilmiyorum. Motorun tanıtım broşüründe gördüğüm kadarı ile ‘yatan çoklu tekerlek’ teknolojisine sahip Yamaha’lar bu modelle sınırlı kalmayacak gibi görünüyor. Böyle düşünecek olursak Yamaha’nın rakibi yine bir Yamaha olacak gibi görünüyor. Daha hızlı sürücüler için bu aletin 250’lik ve hatta elde mevcut motor varken belki bir 400’lüğünün yapılmasını, bunların da mevcut X-Max 250-400’den 1.000 TL daha pahalıya satılabileceğini öngörebiliriz. Bu sonbaharda gösterilen O1 GEN konsept motorunda da benzer ön yürür aksam ve MT07 motoru bulunuyor, gelgelelim o alet bir scooter değil, daha çok motosiklete benziyordu. Ben alır mıyım? 250’liği olursa neden olmasın?

 

 

Yamaha Tricity 125 TEKNİK ÖZELLİKLER

Motor: Tek silindir, sıvı soğutmalı, 4-stroke, SOHC, 2-valf
Motor hacmi: 124.8 cc
Çap x strok: 52.4 mm x 57.9 mm
Sıkıştırma: 10.9 : 1
Maksimum Güç: 10.8 bg @ 9,000 devir/dk.
Maksimum Tork: 10.4 Nm @ 5,500 devir/dk.
Yağ sistemi: Islak karter
Yakıt besleme sistemi: Enjeksiyon
Ateşleme: TCI
Çalıştırma: Elektrik
Vites: V-kayış otomatik
Ön süspansiyon: Telescopik ön çatal
Arka süspansiyon: Tek amortisörlü
Ön fren: Çift Disk Ø 220 mm
Arka fren: Disk Ø 230 mm
Ön lastik: 90/80-14
Arka lastik: 110/90-14
Uzunluk: 1,905 mm
Genişlik: 735 mm
Yükseklik: 1,215 mm
Sele yüksekliği: 780 mm
Dingil mesafesi: 1,31 mm
Min. yerden yükseklik: 120 mm
Islak ağırlık (yağ ve yakıt deposu dahil): 152 kg
Yakıt kapasitesi: 6.6 litre
Distribütör: Yamaha Motor Türkiye
www.yamaha-motor.com.tr

Yamaha Tricity 125 Fiyat: 9.400 TL

 

 

 

 

Yamaha Tricity 125 İKİNCİ GÖRÜŞ: Batuhan Emrem

 

 

1, 2, 3: Yeni Dönem.

 

Şehir içinde 230 kilogramlık bir cüsseyi zaptetmekten yavaş yavaş yorulmaya başlarken aklımın bir köşesinden ufak bir scooter almak geçiyordu. Tam o sıralarda Yamaha’nın geliştirdiği yepyeni motosikleti (?) Tricity’yi test etme imkanına sahip oldum. Geleneksel ikitekerlekli motosikletlerden bir tekerlek fazlasıyla sahip olduğu fark ile diğerleri arasından kolayca ayrılabilen Tricity konsepti aslında göze pek de yabancı gelmiyor şayet Piaggio MP3 ile bu tarzla çok önceden samimi olmuştuk. Benzer bir motosiklete bineceğim düşüncesiyle yeni Yamaha’ya yaklaştım, tasarım açısından göze oldukça şık ve dengeli geliyor, genel ebatlar olarak da kesinlikle iki-tekerlekli bir scooterdan farksız. Şık led farlar ve altı kollu alaşım jantları örten gövde rengindeki çamurluklarla ucuz bir şehir motosikleti havasını yaratmaktan çok uzak. Tricity’nin selesi üzerine geçmeden önce pek de alışık olmadığım bu sistemi incelemek için aracın önünde eğilerek ön tekerleklerin maşa sistemini inceledim. Fazla komplike görünen ve pek çok parçadan oluşan bu mekanizma aslında basit bir sisteme dayanıyor, tekerlekler birbirlerine paralel olarak dönmelerine rağmen birbirlerinden bağımsız süspansiyon sistemine sahipler, böylece virajlarda tıpkı bir motosiklet gibi yana yatma kabiliyetleri bulunuyor; dönüş esnasında iç tarafta kalan tekerlek Tricity’nin eğilmesiyle birlikte yükselirken dış tarafta kalan tekerleğin çamurluk ile arasındaki mesafe açılıyor böylece Tricity yatsa bile iki tekerlek de yerle temasını korumuş oluyor. Ön panel 125 cc’lik bir scootera göre biraz fazla geniş ancak bu kıvraklık konusunda önemli bir soruna sebep olmuyor, hatta kış aylarında soğuk ve yağmura karşı üst düzey bir koruma sunması ile terazinin pozitif tarafının daha ağır basmasına bile sebep olabilir, üstelik Shaquille O’Neil falan değilseniz yeterli diz mesafesi de bulunuyor. Yine de Yamaha bu oldukça “küt” ön paneli bir eldiven cebi veya 12V çakmaklık ile değerlendirseydi çok daha işlevsel olurdu, en azından bir tane çanta kancası bulunuyor.

 

Marşa bastığım anda elektronik enjeksiyonu ile tereddütsüz çalışan Tricity tahmin edilebileceği sessiz. 125’cc’lik sıvı-soğutmalı motoru her devirde titreşimsiz çalışıyor. Neredeyse 11 beygirlik bu motor Tricity’yi pek de atak ve hızlı bir motor yapmıyor, üç-tekerlekli sistemin beraberinde daha fazla sürtünme, geniş ön panel ve karmaşık mekanizmanın neden olduğu fazlalıklar kantara çıkıldığında 152kg ile kendini gösterince de, normal bir scooter için optimum olan bu motor Tricity’de biraz yorgun kalıyor. 70km/s’den sonra hızlanma yavaşlıyor ancak soluğu yine de hemen kesilmiyor. Ayrıca tüm bu engellere rağmen Tricity 100 km’de 2 litrenin biraz üzerinde benzin yakarak insanı şaşırtıyor.

 

Görünen o ki Yamaha mühendisleri performanslı ve otobanda da kabiliyetli bir araç yerine sakin ancak ekonomik bir şehir aracı yapma yolunu tercih etmiş ki bence de bu tercih kesinlikle doğru. Belki ileride çıkacak olan bir 250cc’lik motor, sorunu tamamen ortadan kaldıracaktır ancak bu durumda da rekor düzeydeki yakıt tüketiminden fedakarlık etmek gerekiyor. Tricity’nin sürüş özelliği motosikletinkine çok benziyor ancak yine de ufak değişikliklere göre sürüşü adapte etmek zorundasınız. 70km/s hızın üzerinde açık ve düz bir yola çıkıldığında Tricity çok hafif şekilde yolda gezinme eğilimi göstermeye başlıyor, yani gidişi motosiklet kadar sabit değil, öte yandan aracın ön tarafı viraja sert girilse dahi asla kaymıyor ve özellikle dönüşteki engebeleri bağımsız süspansiyonların sönümlesi ile viraj çizgisini asla bozmuyor. Bu durum insana hiçbir motosiklette duyamayacağı bir güven hissi sunuyor. Yolun kaygan olup olmaması, öndeki arabadan klima suyu akmış olması, yerdeki pet şişe kapağı, yaprak…Tricity ileyken hiçbirini fazla önemsemek zorunda değilsiniz ki bu özellikle şehir içinde kullanım sırasında karşılaşılan bunun gibi bubi tuzaklarına karşı sahip olunan harika bir koruyucu özellik. Tricity’nin ön kısmı sanki suyun üzerinde giden bir jet-ski gibi, hiçbir şekilde kaymıyor, her tümseğin üzerinden akarak geçiyor ve gidonu çevirince inatlaşmadan anında dönüyor. Ancak arka taraf ne yazık ki bu kadar da sevecen değil.

 

Ön tarafa göre oldukça sert arka amortisörler olması gereken kıvama ancak yolcu taşırken geliyor. Benzer şekilde ön tarafın sunduğu sihirli yol tutuşu büyüsüne kapılıp arka tekerleğin de aynı kabiliyete sahip olduğunu sanırsanız aynı bir alışveriş merkezinin kaygan zeminli kapalı otoparkında benim başıma geldiği gibi heyecan dolu anlar yaşarsınız. Bunda elbette Tricity’nin üzerinde gelen Maxxis lastiklerin de etkisi bulunuyor. Böylesine güvenli şekilde yere tutunan ve sakin şehir içi kullanımı için tasarlanış bir araç için bu lastikler sunucakları uzun ömür ve düşük maliyet ile Yamaha’nın müşteriler adına yaptığı doğru bir seçim olsa da arka lastiği daha yumuşak hamurlu bir seçenekle değiştirmek mantıklı olabilir ancak yine de kesinlikle şart değil.

 

Tricity’nin en etkileyici özelliği belki de sıradışı üç-tekerlekli yapısından ziyade son derece etkili frenleri. Tüm tekerleklerde bulunan disk frenler keskin şekilde duruş sağlıyor, maneti kabul edilebilir ölçülerde ne kadar ani ve sert sıkarsanız sıkın Tricity hiç tereddüt etmeden ve kaymadan anında duruyor, gerçekten etkileyici. Fren performansı konusunda büyük katkısı olan kombine fren sistemi bana soracak olursanız şehir içi ulaşım düşünülerek tasarlanan bunun gibi modeller için en önemli özelliklerden bir tanesi, özellikle sıkışık trafikte diğer araçların arasından santimetrelerle sıyrılırken bir taraftan gaz aç-kapa ile uğraşan sağ bileğin ani frenleme için manete ulaşma refleksi yavaş kaldığından yalnızca sol elin üzerinde hazır beklediği sol manetle aracın tamamını durdurabilmek gerekiyor ve bunu da ancak kombine fren sistemi en sağlıklı şekilde başarabiliyor.

 

Oturuş pozisyonu sele üzerinde çok rahat olmamakla birlikte dik olması sebebiyle sorun yaratmıyor, yolcunun ise seleyle ilgili yaşayabileceği tek sorun tutamakların seleye biraz yakın olması, daha geniş şekilde konumlandırılsalardı yolcu kollarını daha verimli kullanarak kendisini güvende hissedebilirdi ancak yine Tricity’nin habitatı olan şehiriçi şartları göz önünde bulunduracak olursak yolcuya sunulan konfor yeterli düzeyde. Aynalar arkanızda olup bitenleri göstermede sorunsuz ve sinyal lambalarının yanıp yanmadığını oldukça yukarı ve yan tarafa yerleştirilmiş olmaları sebebiyle gösterge paneline bakmak yerine doğrudan onlara bakarak anlayabiliyorsunuz. Yamaha, Tricity’yi yeni sürücüler için uygun bir araç olarak lanse etse de motosiklete başlamak için doğru araç olduğunu düşünmüyorum, şayet Tricity’nin yol tutuşuna ve sürüş dinamiğine alışan bir acemi iki-tekerlekli motosiklete ilk defa geçtiğinde karşısına çıkan ilk viraja altında hala Tricity varmış gibi girerse kendisini o saniyede asfaltla romantik bir ilişki içerisinde bulabilir, kara sevda… Bu araç kesinlikle şimdiye kadar şehir içi ulaşımı için üretilmiş en mantıklı yapıya sahip. Herkes kullanabilir daha da önemlisi 9.400 TL fiyatıyla herkes ulaşabilir. Tricity konsepti bundan böyle mekanları şehirler olan scooterların dönemini kapatacakmış gibi geliyor, bundan birkaç yıl sonra sevimli sokak tablolarında balkonundan çiçek sarkan evin önünde duran Vespa’ların yerini Tricity’ler almış olursa şaşırmayın.

Cevap bırakın