in

Sis, Soğuk Ve Sağanak Yağış Birleşince…

Yazar: Pervin Ozulu

Ege-Akdeniz gezimin son günüydü. Eve dönüşüm finallerin finali olmuştu, çünkü saatler süren sağanak yağmurda geçen bu son günüm ciddi ciddi insanı çileden çıkartabilen tarzdaydı.

Ankara’da sabah uyandığımda ilk aklıma gelen Anıtkabir’i
ziyaret etmekti, ayrıca o gün gezimin son günüydü. İster istemez tatlı bir hüzün
vardı. Bu son günüm olduğu için yağmur da olsa soğuk da olsa her şeye rağmen
tadını çıkartmak istiyordum. Dönüş yolumu uzatmamak için farklı yerlere
gitmemeye çalışacaktım, çünkü kendimi fazla yormadan vakitlice eve varmak ve
yolculuk sonrası dinlenmek istiyordum, aynı anda da gezimin kritiğini ve
keyif yapmak istiyordum. Ertesi gün hemen erkenden işimle ilgilenmek istediğim
için zamanında evde olmak her açından yararlı olacaktı. Ancak bu son gün kolay
bir güzergah olmasına rağmen hiç sıradan bir sürüş olmadı. Yaşadığım sis,
inanılmaz soğuk ve bitmek bilmeyen sağanak yağışı hiç unutmayacağım.

Sis, Soğuk Ve Sağanak Yağış Birleşince... 1. İçerik Fotoğrafı

Bir önceki gün Antalya’dan Isparta Polatlı üzerinden Ankara’ya kadar yolculuğum gündüz fırtınayla ve sonrasında yağmurla geçmişti.Isparta’dan sonraki hava şartları ve yollardaki sıkıntılara rağmen sürüş güzel geçmişti. Yorgun bir savaşçı gibi akşam karanlığında Ankara’ya vardığımda her şeye rağmen keyifliydim. Her atlatılmış sıkıntı farklı bir lezzet katıyor geziye, mutfak kültüründeki gurme damak tadı gibidir.Ankara’da sabah uyandığımda ince ince yağan bir yağmur vardı, hava kapalı ve serindi, 10-12 derece arasındaydı. Kahvaltımdan sonra aceleyle motorumu hazırladım.Anıtkabir ziyareti için heyecanlıydım, hemen kendimi başkentin sokaklarına savurdum. Anıtkabir’e doğru motorumla yol almak bile beni çok etkiledi, trafik sakindi, yoğunluk yaşamadım. Sonbahar süslüyordu caddeleri, sararmış yapraklar ve ağaçlar güzel manzaralar sundu bana. Anıtkabir’e vardığımda yaya giriş kapısını gördüm, otoparkın olduğu girişe gitmek için yola devam ettim. Ancak otoparklı girişe vardığımda motosikletlerin içeriye alınmadığını öğrendiğim,güvenlik dışarıda park etmemi istedi. Dışarısı epey karışıktı, motoru orada bırakmak istemedim, ben de az önce önünden geçtiğim yaya giriş kapısına geri döndüm, çünkü tam karşısında çok yakın mesafede ve kalabalık olmayan sakin bir alanda müsait araç park yerleri görmüştüm ilk geçtiğimde, motorumu oraya çektim. Giriş kapısındaki kontrollerden geçerken güvenlik görevlileri motorumla ve yolculuğumla ilgili birçok soru sordu, merak işte, motosiklet her şekilde merak uyandırıyor ve o tutku herkesin ilgisini çekiyor. İçeriye geçince hızlı adımlarla Anıtkabir’e doğru yürüdüm, birçok ziyaretçi vardı, hafta içi olduğu halde kalabalıktı. Okullar, grup grup öğrenciler, yabancı ve yerli turistler, o kadar çok gelen vardı ki, çok hoşuma gitmişti. Anıtkabir’in meydanında öğrenciler sıra sıra dizilmişti ve Türk Bayrağı ile asker gibi ciddi, sessizce dimdik duruyorlardı,ana okuldan gelen sınıflar da vardı. Sırayı bozmadan grupça içeriye geçildi ve tören yapıldı, çok duygulandım. Buram buram her yerde yoğun manevi ve milli duygular yaşandı ve yaşanıyor. Buradaki atmosferi yaşamak çok özel, sadece burada bulunmak bile güzel. Televizyonda izlerken hissedilen duygular ile burada canlı bulunmak çok daha etkileyici. Motosiklet kıyafetiyle orada olduğum için çok dikkat çektim. Birçok kişi beni inceledi, öğrenciler dönüp dönüp baktı. Korumalı kıyafet nedeniyle farklı bir görüntü oluşturdum, ayrıca tek olunca “Bu kimdir ki böyle tek başına gelmiş, nereden geliyor?” gibi sorular oluyor ister istemez.Yabancı turistler fotoğraf çektirmek istedi benimle. Uzak ülkelerden bizim topraklarımıza Atatürk ziyaretine gelmişti ablalar, fotoğraf çektirmez miyim onlarla.

Sis, Soğuk Ve Sağanak Yağış Birleşince... 2. İçerik Fotoğrafı

Ne mutlu Türk’üm diyene..

Askerlerin nöbet değişimlerine denk geldim, çok şanslıydım kısa süre içinde birçok şeye tanık oldum. Daha uzun kalmak isterdim, ama zaman
akıp gitmeye başlamıştı bile. Serpil ile haberleştik, ne yazık ki zaman bazen
yeterli olmuyor, buluşmak nasip olmadı o gün. Serpil’i bilirsiniz, Şampiyon Hasan
Kalaycı’nın kızı. Ankara’a dayken görüşmek istedik, ama zaman kısıtlılığı nedeniyle
olmadı. Ne zaman nasip olursa o zaman görüşürüz dedik ikimizde, günler ve
yollar bitmez, yakın yerlerdeyiz, sağlık olsun gerisi gelir.

Son günümün rotası hiç bir yere sapmadan hep dümdüz Anadolu
Otoyolu üzerinden Ankara – Bolu – Sakarya – İstanbul eve kadar gitmekti, aşağı
yukarı 500 km lik sorunsuz ve yorucu olmayan bir yoldur, normalde. Bolu
Dağlarına çıkıp oradaki eski yollardan geçme fikri dolaşsa da kafamda hiç
ilgilenmedim o düşüncelerimle, “Otoyoldan dümdüz hiç bir yere sapmadan gideceğim
işte” dedim kendime. Ankara’dan ayrılmak üzereyken yol çalışmaların çokluğu
dikkatimi çekti, hele ki bu yağmurlu havada inşaat yerlerinden geçmek pek
keyifli değildi açıkçası. Etrafa yayılan çamurdan hem yerler kötü durumdaydı
hem de trafik daha da karışmış haldeydi, yoğunluk ve tıkanmalar oldu. Hava
kapalıydı, puslu ve yağışlıydı. O gün tam sımsıcak ve tarçınlı bir salep ile
evde oturma, kitap okuma ve film izleme günüydü. Şehirden çıkmadan önce
yakıtımı tamamlamak için bir benzin istasyonuna girdim. Görevlinin kadın
olduğunu görünce, o da motorcunun yani benim kadın olduğumu görünce ikimiz birbirimize
bakakaldık. “Hiç daha önce bu tarz büyük bir motor kullanan seyahat eden kadın motorcu
görmedim” deyince ben daha da şaşırdım, çünkü aslında artık kadın sürücüler
çoğaldı ve bu kadar şaşırmasına şaşırmıştım. Her neyse, şaşkınlıklarımızı bahane
edip neşeli bir iki laf ettim onunla, sohbet etmeden yoluma devam edemedim, işine
de mani olmamak için kısa tutmaya çalıştım. Çok güler yüzlü biriydi, eğer olur
da bu satırları okursan eğer çok çok selamlarımı iletmek istiyorum sana, “Kendine
iyi bak güzel arkadaşım” tekrar karşılaşmak ümidiyle…

Sis, Soğuk Ve Sağanak Yağış Birleşince... 3. İçerik Fotoğrafı

Ankara’dan çıktığımda yoldaki inşaatlar artık geride kaldığı
için rahat etmiştim. Kızılcahamam’a yaklaştığımda gökyüzü daha da kararmaya
başlamıştı, ara veren yağmur devam etti, ama rahatsız edici değildi.Bolu civarına
yaklaştığımda yağmur çoğalmıştı, ona rağmen Anadolu Otoyolundan çıkma isteğim
depreşti, kendime verdiğim “yoldan sapmayacağım” sözümü tutmak için hiç bir çaba
sarf etmedim. “Yetti ya…” dedim hatta, “hep otoban otoban..” Zaten eski yolu
çok seviyorum, çıkışı görünce hiç düşünmeden çıktım. Hava kötüydü, Bolu dağındaki
yollarda durumlar nasıl olur sorgulamadım.Tırmanış başlamıştı, buranın
manzarası ve kıvrımlı yolu çok hoşuma gider, Bolu dağı rakımı 1.577 dir. O gün
hava orası için hiç uygun değildi, yağmur çoğalıyordu, ara sıra dursa da her
yeniden başladığında kötüleşiyordu ve hava iyice soğumuştu.Doğruyu söylemek
gerekiyorsa, o gün motosiklet sürme günü bile değildi. Yolda ilerlerken birdenbire
karşımda bir duvar vardı, bembeyaz kalın bir sis duvarıydı, perde gibi duruyordu
orada öylece. Yol bıçakla kesilmiş gibi iki parçaya ayrılmıştı. Yoldan devam
etmek için bir kaç metre sonra o duvardan geçip sisin içine girmem gerekiyordu.
Denize dalar gibi bir durum vardı,yada durup geri gitmek gerekliydi. O duvar
görüntüsünün içine girmek çok acaip bir duyguydu, birden pat diye bembeyaz oldu
etrafım, inanılmaz harika bir olaydı. Görüş sıfırdıya..tam sıfır. Sis duvarından
girdiğim aynı anda önümdeki araç gözümden kayboldu, araç tam önümde olduğu
halde yaktığı 4’lü ışıkları zar zor görüyordum. Yol da kayboldu, asfalt yoktu
artık. Dörtlülerimi yaktım tabii hemen, reflektörlerim de var, ancak hiç bir
şeye güvenmiyordum o gün, diğer sürücülerin de pür dikkat olması gerekiyor beni
görebilmek için, kendi dikkatim yeterli değildi. Sürüş çok riskliydi, soğuk ve
ıslak zemin, ince yağış ve sis hepsi bir aradaydı. Sisin yoğunluğunu tarif
etmek için abartmaya izin verirseniz, neredeyse altımdaki motoru göremiyordum. Araçların
hepsi mecburen son derece yavaş gidiyordu. Aynalarım bembeyazdı, hem buğulu hem
sadece sis görüntüsü vardı, arkamdaki görüş aynı ön gibi sıfırdı. Arkamda ne
olup bittiğini görememek huzursuzluk verdi. Aynalardan etrafımı devamlı kontrol
etmeye çok alışkınım, böyle tehlikeli bir sürüşte kontrol imkanlarım aşırı sınırlandığı
için tedirgin oldum doğal olarak.Hayal gücümle tahminlerle görebildiğim kadarıyla
yol kenarındaki bariyerleri görmeye çalıştım ve önümdeki aracın göründüğü kadarıyla
ışıklarını takip ettim.Önümdeki araç durursa zamanında göremeyebilirim ve bu
yüzden de yeteri kadar fren mesafemi korumalıydım, zemin ıslaktı, yol inişli-çıkışlı
ve kıvrımlı, kayma riski çok yüksekti. Bu durumda özellikle yakın takip çok
sakıncalıdır. Yol düz mü devam ediyor yoksa virajda mıyım bunu bilmemek fena bir
duygu, asfaltı hiç göremediğim için en büyük sıkıntım buydu. Kenarlardaki
bariyerleri ve ip uçlarını görmeye çalıştım. Yolu kaçırmak veya virajı görememek
gibi ihtimallere karşı bütün ne hünerlerim varsa kullanmaya başladım, enerjimi
daha çabuk harcayacağım ve kafa olarak yorulacağım bir sürüş şekliydi artık. Aşırı
dikkatli olmak ve tedirginlik çok daha fazla enerji tükettirir ve yorucudur. Kaptan
Pervin bütün ne marifetleri varsa, ne cesareti ve soğukkanlılığı varsa hepsini
ON moduna getirdi. Fit kalma formülü gibi bir süreçti diyorum. Aramızda kalsın,
ama bu cümleyi demin yazarken aynı anda güldüm.İnsanların çekindiği ve
tehlikeli bulduğu, korktuğu olaya “Fit kalma formülü” dedim ya.. Bütün bedenim,
kaslarım, zihnim, beynim her şey non stop adrenalin ile çalıştı kızım, kolay mı,
ağır antrenman gibi. Motorumu da tebrik etmeliyim, on numara beş yıldız bir
motor, her koşulda her yolda dimdik devam etti benimle, ekip tam.

Sis, Soğuk Ve Sağanak Yağış Birleşince... 4. İçerik Fotoğrafı

Teşekkürler Yamaha

Motorumun siyah rengi böyle havalarda en ideal renktir, çünkü
en iyi o görünür.Yol kenarında ufak mola ceplerinde arabalar durmuştu, sanırım
hava şartlarının düzelmesini bekliyorlardı. Ben beklemek istemedim, eğer beklersem
ve sis dağılmaz ise ve karanlığa kalırsam işte o zaman daha fena bir durumda
olurum. Genel olarak bekleme taraftarı olmam hiç kolay kolay. Yol düşündüğümden ne
kadar daha fazla kaygan olduğunu durduğum an anladım. Sis görüntüsünden bir fotoğraf
çekmek istemiştim, o yüzden uygun bir cepte durdum, ayağımı yere bastığımda
botum yerde zor tutundu, ayağım kaydı. Fotoğraf çekmekten vazgeçmiştim, keyif
zamanı değildi, durum ciddiydi. Buz balesi mi yapıyorum ne yapıyorum motorumla
oralarda belli değildi. Yükseklerdeydim daha, çok soğuktu, insanın iliklerine
kadar işleyen tarzda sert bir soğuk vardı. Kışlık kıyafetim ıslandıkça ve soğuk
arttıkça Gora-tex bile olsa hava böyle devam ederse kışlık kıyafetim yeterli gelmeyecekti
artık. Yolda kamyon ve arabalar vardı, dönemeçli yol devam ediyordu. Dümdüz otoyolda
giderken canım sıkılmıştı ya hani ve çıkıştan çıkıverdim, al işte tam maceraya gelmişim,
insan kendi kendine bunu yapar mı? Zaten normal koşullarda bile pek güvenli bir
yol değildir, buralardan geçen bilir. İlerledikçe bazı yerlerde sis aniden kayboluyordu,
sonra tekrar pat diye sis başlıyordu, gerçekten ilginç bir gün geçiriyordum. Sis
olmadığında müsait bir cepte durdum, yerler bile kuruya yakındı, bu sefer
fotoğraf çektim. İki sokak köpeği yanıma geldi, merakla motoru koklayıp incelediler.
Harika bir sonbahar manzarası vardı karşımda. Yola devam ettiğimde tekrar sis
bastırdı, sonra yağmur şiddetini arttırdı, bende ilk fırsata artık otoyola dönmeye
karar verdim. Esas günün en kötü sürüşümün başladığı anlara yaklaşıyordum, şu
ana kadar olan kısım kitabın ön sözü gibiydi, alıştırma hareketleri. Dağdan
kaçtığım sis sanki beni takip ediyormuş gibi nereye gidiyorsam peşimden geldi.
Hava daha da soğudu, çok soğudu, hava belki 0 dereceye kadar düşmüştü.Otoyola
geldiğimde sis komple yolu sarıp sarmaladığını görünce şaşırdım. Bir benzin
istasyonunda durdum, hava raporlarında uyarı verilmiş son anda. Her tür kışlık
kıyafetim olduğu halde soğuk artık işlemeye başlıyordu, özellikle gezinin
başında satın aldığım yeni montum en iyi güvenilir markalardan olduğu halde bu
havada beni yolda bıraktı. Normalde soğuk sorun olmaz benim için kolay kolay,
ancak mont nedeniyle zorluk yaşadım. İstasyonda çay ikram edildi, zamanlama
muhteşemdi. İçeride hem de bir soba vardı, ödül gibiydi, bunu hak etmiştim.Görevliler
“Bu havada yola nasıl devam edeceksiniz?” diye sordu, hem şaşkın hem benim için üzülerek.
“Çayımı içer yola devam ederim,az kaldı.” dedim. Biraz sonra bir araba geldi, bir
kadın sürücü,park etti. Motorumun yanına geldi, durdu, baktı ve kafa salladı.
“Bu havada arabayla çıkmaktan çekindim ben, motorla nasıl gidilir bu
havada?”diyerek motora bakıp bakıp konuştu. Benim kadın olduğumu görseydi kim
bilir ne derdi.“Allah motorcuya kolaylık versin” dediğini duydum içeriden,
arabasına binip yavaş yavaş uzaklaştı. Kapalı yerde oturuyordum, ikinci çayımı
içiyordum, birkaç yakınımı aradım, konuştum, iyi olduğumu haber verdim, ancak
bu konuşmaların bu yolculuktaki son konuşmamız olacağını bilmiyorduk.
Intercom’um var ya, o yüzden benim ve herkesin içi rahat, çünkü Pervin artık
daima ulaşılır durumda. Ancak bu harika iletişim sistemine fazla güvenmemek
lazımmış, kötü hava şartlarında teknolojinin uyum sağlayamacağını düşünemedik.
Yola devam etmek için hazırdım, kolay olmayacağını tahmin ediyordum, ancak sağanak
yağışının şiddeti evime varıncaya kadar devam edeceğini tahmin etmemiştim. Yağmur
yolda fena bastırdı, böyle bir sağanak olamaz. Sakarya otoyolu sulara gömüldü,
oluk oluk her yerden sular geliyordu. Kısa süre sonra kötü yol durumunu haberlerden
öğrenenler beni aramaya başladı, telefonum çalıyordu, ama olması gerektiği gibi
telefon açılmıyordu ve cevap veremiyordum. Yağmurun yoğun sesi sanırım düzeni
bozmuştu. Hemen geri aramak için uygun bir yer bulmalıydım, ama yoktu. Sonra
tekrar telefonum çaldı, ama yine açılmadı, bu yüzden içime büyük sıkıntı
düşmüştü, çünkü cevap vermemek “Kesin bir şey oldu” izlenimi yaratacaktı. Hani
artık ulaşılır olacaktım hep? Telefonu açmamak bir felaket habercisi gibiydi. “Neden
açmadı telefonu? Bir şey mi oldu?”gibi düşüncelerin olması kaçınılmaz, sonuçta
ben artık ulaşılır konumdaydım. Acımasızca saatlerce yağan bu yağmurda mola
veremedim. Çok daha ileride bir fırsat bulduğumda durup geri aradım.

Sis, Soğuk Ve Sağanak Yağış Birleşince... 5. İçerik Fotoğrafı

Önceki başarılarım sadece eğitimimdir

Hep derim ya hani “Motorcu her şeye hazırlıklı olmalı”, ancak
bazen dolu dolu tüm hazırlıklar bile yetersiz kalabiliyor, bu sürüş böyleydi,
hatta sanki birileri benim dayanıklılığımın nereye kadar olacağını test
ediyormuş gibi hissettim. Bu hava her hazırlığı sonuna kadar zorladı, insan
faktörünün aslında ne kadar aciz ve ne kadar doğaya karşı çaresiz kaldığını
ispat etti tekrar, hem hayranlık duydum hem doğanın gücünü yaşadım.Soğuk ve
aşırı yağış sınırlarımı iyice zorladı,artık montumdan da ıslanıyordum, üşüyordum.
Gezinin başında severek yeni aldığım en iyi markalardan biri olan mont,
Gora-tex de olsa su almaya başladı. Gerçi saatler süren yoğun yağışa karşı yenik
düşmesi çok da normaldir, her şeyin bir dayanma sınırı var. Bolu dağına
çıktığımda hava iyice sertleştiğince montun sırtından içeriye soğuk hava aldığını
hissettim, mont tam üzerime oturduğu halde, açık hiç bir yeri olmadığı halde sırtımda
havalanıyordu ve pencere gibi açılıyordu ve buz gibi havayı enseme kadar
içeriye alıyordu, yapılması gereken her şeyi yaptığım halde. İçime taktığım belliği
montun üzerinden bağlayınca geçici bir çözüm buldum. Görüntü çirkindi o
şekilde, ama işimi görmesi daha önemliydi. Gezi boyunca ilk günden beri montu kullanırken
fark ettiğim bir çok hatası vardı, ama bu son başarısızlığı beni çok üzdü. Bu
durumu ana merkezine yurt dışına geri bildirimde bulundum ertesi günler. Mont su
almaya başladığında içliklerime kadar bölüm bölüm ıslanmışım. Eldivenlerimden
normalde çok memnunumdur, yağmurda çok kullandım, bu sefer onlar da pes etti.
Kaskın içinde burnumdan sular damlıyordu, yağmurun şiddeti her yerimden
aşağıdan yandan her yerden vurdu. Sürüş esnasında ıslanmak veya ıslanmamak düşündüğüm
bir konu değildi, ancak eve vardığımda ıslanmış hallerimi gördüm, evde eldivenler
ellerime yapışıp bütünleştiği için çıkartamadım bile. Gora-tex ve iyi bir marka
olan pantolonumdan muhteşem memnunum, bu yağmura rağmen hiçbir şekilde su ve
soğuk almadı. Aynı şekilde yıllardır kullandığım botlarım, bir gram su ve üşüme
yoktu.

Sis, Soğuk Ve Sağanak Yağış Birleşince... 6. İçerik Fotoğrafı

Ege-Akdeniz gezinin başladığı o tatlı sevimli günlerden eser
kalmamıştı, gezinin son günü tam bir final oldu. Bu tip yolculuklar “Pervin
Ozulu”tarzı oldu galiba, zoru seviyorum diye tekrar tekrar beni buluyor galiba
artık. Risklerin farkındayım, böyle sürüşlerin olmaması tabii ki tercihimdir, risk
almaya ne gerek var, kedi gibi 9 canlı değilim ki, benim de herkes gibi tek
canım var.Tecrübelerim ve soğukkanlı olmam da bana asla bir güvence vermez, hiç
bir şeyin garantisi yoktur. Her yeni zorlu sürüş aynı riskleri taşır, her şeyi
kontrol altında tutamayız, kendimize sonsuz güvenemeyiz. Önceki başarılarım
sadece eğitimimdir. Böyle sürüş yapın demiyorum. Sadece yaşadıklarımı, başımdan
geçenleri ve tecrübelerimi hem faydalı olmak amaçlı hem
geziyi yaşatmak amaçlı paylaşıyorum.

Hepimize risksiz, güvenli ve keyifli sürüşler dilerim.

Sis, Soğuk Ve Sağanak Yağış Birleşince... 7. İçerik Fotoğrafı

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

0

Deneme Tahtası Şenliği

Armutlu İstikameti On Numara

REKLAM